2 Ocak 2009 Cuma

sevdiğimin şehri


Tahar Ben Jelloum’un “Yoksullar Hanı” adlı romanında da bir şeyler okumuştum Napoli’ye dair. Yazar inceden çiziyordu Napoli’nin İtalya’nın en “ötelenmiş” şehri olduğunun resmini. İtalya’nın geneli için İtalya’nın güneyindeki bu şehir aslında İtalya’nın güneyi filan değildir, düpedüz Afrika’nın kuzeyidir.

Bir Napolili kuzeye doğru çıktığında başka anlamda da “çıkmış” olur diğerlerine göre ve “İtalya’ya hoş geldiniz” karşılamalarıyla da muhatap olur, diye rivayet edilir.

Irkçılığın başka halidir.
Zalimcedir.
İteler, öteler, yok sayar veya yok saymaya çalışır.
Anlamaz, aslında anlamak istemez.
Tüm bunların karşısından baktığımızda Maradona’nın Napolili olması, oradaki şampiyonluğu ve Napoli’nin o meşhur dünya kupası finallerinde kendi ülkesinin değil de Maradona’dan yana durması gayet anlaşılır bir durumdur.

Gelelim Adana’ya!

Türkiye Adana’yı kabaca tanımlamıştır, tanımlamaktadır
Çünkü o kadar anlamıştır bu şehri.
Onların klişeleri vardır Adana’ya dair ama içinde bir satırlık incelik, insani bir ayrıntı yoktur.
Acı biber vardır, kebap vardır, şırdan vardır, kimi zaman net olarak dillendirmeye cesaret edemedikleri “kabalığımız, görgüsüzlüğümüz(!) vardır (bakınız bir dizideki o iğrenç “Dilber” garabeti) onların Adanalı portrelerinde ama Türkiye’nin güneyindeki bu efkârlı şehrin ruhuna bakan, bakıp da anlamlı bir hat çizen tek bir hareket yoktur.
Bir biçimde kendi standartlarında (!) olamayan; Adanalı bir iş, okul, askerlik vs arkadaşları vardır ama tüm bunlar, o Adanalılar yine onların çoğu zaman o kör önyargılarıyla vardır. Ötesinde de toptancı bir yargılamanın muhatabı koca bir şehir durmaktadır.

Hal böyleyken bugünlerde dizilerde Adanalı “tipler” de vardır. Bu tipler de işin kendi tabiatına uygun bir biçimde, bu modelleştirmenin birer karikatürü olarak vardır.

Bu şehrin en olmadık haliyle vardır.
En hazin görünüşüyle vardır.
En rezil tahayyülüyle vardır.
Oralarda enteresan bir hayat haliyle sevdikleri bir Adana-Adanalı vardır.
Çünkü onların “steril” (!) evreninde öyle bir Adana vardır.
Ama “benim” Adana’m yoktur!

Adana;

Sarı sıcağı, ince yağmurlarıyla; Küçüksaat’ten kalkan ırgatların pamuk tarlalarında tutturduğu türküleriyle kederimin, yalnızlığımın, çocukluğumun, çocuksuluğumun, dostluğumun şehri…

“Sevdiğimin şehri!”

Hiç yorum yok: