17 Aralık 2008 Çarşamba

yerli malı


* Birçoğumuz için artık sadece nostaljik çağrışımları olan sözcükler bunlar. Yeli Malı Haftası… O kadar… Başka da bir anlam ifade etmiyor. Bilinçli bir biçimde bilinçleştirilen millete şimdi krize karşı yerli malı kullan deniyor. Yarım yüzyıldan fazla bir zamandır yerli sanayiyi adeta özel bir gayret sarf ederek yok eden, Amerikan malının kompradorluğunu, hayır aslında uşaklığını yapan zihniyet şimdi böyle diyor. Geçiniz efendim, o devir mazi oluştur. Yaşlı kuşaktan yerli malı haftalarına dair hoş hatıralar dinleyelim artık.
* Örneğin ilk yerli otomobilimiz olabilecek olan “Devrim”in devrilmesiyle, piyasanın önce malum çevrelerin “işbirlikçiliği ve işbilirlikleriyle” Fiat’a peşkeş çekilmesiyle, şimdi de alayının iliklerine kadar yabancı menşeli olduğu bir sektörün temelli bir hâkimiyet kurmasıyla oluşan bir otomobil pazarında mı yerliliği tercih edeceğiz. Hangi yerliliği tercih edeceğiz?
* Kritik her bir noktası “babalar gibi” özelleştirilip yabancılaştırılan ülkemin nasıl bir halinden bekliyorsunuz bu hassasiyeti? Vatandaş olamaya dair hemen hemen tüm inceliğini, duyarlılığını kaybetmiş bir topluluktan mı umuyoruz bunu? Siz “bedava”dan bahsedin. Siz “cebimize ne girecek,” ondan bahsedin. Siz hele şu seçim zamanında, üstelik kışta kıyamette “kömürden” bahsedin. “Çin kömürü olsa da yakarım!” bilincinden(!) bahsedin. Gerisi hikâye…
* Ama yine de en masum haliyle “bir gün gelecek, hakiki yeli malı haftaları da kutlanacak” idealindeki bilince de selamımızı çakalım. (Ve üstat İhap Hulusi’nin konuyla ilgili bir “eserini” paylaşalım.)

tribün terimleri/7

o golü babam bile kaçırmazdı
Bu tip isyanlarda “baba” kelimesi yerine futbolla pek alakası olmayan bir başka aile efradı, hısım akraba, konu komşu, mahalleden biri, okuldan mıymıntı bir tip, işyerinin en hımbılı da getirebilir pek ala. Yaratılmak istenen dramatik doruğun veya çevrenin ilgisini çekebilecek mizahi bir unsurun doğaçlamasına göre birileri olabilir “baba” kelimesinin yerinde:

* O golü ebem bile kaçırmazdı.
* O golü rahmetli dayım bile atardı mezardan çıkıp.
* O golü bizim Kerim bile atardı. (Kerim bana kızacak şimdi, biliyorum: ))
* O golü…

Haddizatında futbol tribünden göründüğü gibi değildir.

* Saha koşulları vardır
* Havanın durumu vardır
* Rakip vardır yahu
* Sahada börtü böcek vardır
* Topun sekmesi, kayması, oynaması vardır

Bir futbolcunun, uygun görünen şartlarda bile golü kaçırmasının bir kamyon somut, fiziki, nesnel, psikolojik gerekçesi mutlaka vardır. Şimdi burada şeytanının avukatlığını filan yapmıyorum. Lakin, hiç kimse keyfinden gol kaçırmaz her halde, diyorum. O “kitlesel haz anı”ndan kim kendini mahrum bırakmak ister, tam da o anın “esas adam”ıyken…

Sonuçta o golü ben de kaçırırım, sen de kaçırırsın.

Hele Kerim Efendi o topa hamle bile yapamaz; kilosu müsait değil.

bayram akgül'ün açıklamaları

17 Şehirle Uğraşamam
Bank Asya'da yer alan tüm rakiplerin şehir takımı olduğunu anlatan Başkan Akgül, "Rakiplerimiz valisinden, belediyesinden, milletvekilinden, işadamından destek alıyor. Seçim senesi olunca belediyeler rakiplerimizi destekliyor. 17 şehrin valiliği, siyasileri, belediyeleri, milletvekilleri, işadamlarıyla hem maddi hem de manevi ben tek başıma nasıl uğraşayım. Boy ölçüşmem imkânsız." dedi...


Beraber Yapalım
Adanaspor'un sürekli şirket takımı olmakla suçlandığına dikkat çeken Bayram Akgül, "Şirket takımı diyorlar, biz de buyurun diyoruz kimse yok... Gelin beraber yapalım, taşın altına elinizi koyun diyoruz yine kimse yok.. İnanın ne yapmamız bekleniyor onu da çözebilmiş değiliz..Açık açık kimse karşımıza çıkıp konuşmuyor. Şehrin bir şekilde Adana'ya, Adanaspor'a sahip çıkması gerekiyor." şeklinde konuştu...


Protokolün Hali
"Desteğin olmadığı yerde destek var diyemem... Protokolde hiç kimsenin olmaması çok acı. Seçim senesi ve biz hariç bütün takımlar destek alıyor." diyen Akgül, "Ara transfer bütçeyle alakalı. Kaç haftadır tribünlerde sahipsiz Adana diye bağırılıyor. Bu mesajlar bir yere gidiyor diye düşünüyorum. Kaç tane ilginç pankartlar açıldı. İnsanları yargılamak benim tarzım değil, ama sahipsiz bir kent ve şehir var ortada." ifadesini kullandı.


Nereye Kadar

"Ben Bayram Akgül olarak bu işi tek başıma nereye kadar götüreceğim?" sorusunu Adanalılara yönelten Adanaspor Başkanı, “bana neciliğin” artık bir kenara bırakılması gerektiğini savundu... Bu kadar duyarsızlığın sebebini de anlamadığını belirten Bayram Akgül, maddi ve anlamda hakikaten bu işin çok zor olduğunu, bir şekilde kendisinin yalnız bırakılmaması gerektiğini de sözlerine ekledi...


Hedef 30 Puandı

Pazar günü karşılaşacakları Altay'ın iyi bir takım olduğunu ve Süper ligi hedeflediğini hatırlatan Başkan Akgül, "Aldığımız altı puanla ölü toprağını üzerimizden attık ve takım havaya girdi. Altay netice ne olursa olsun 90 dakika maçı bırakmayan bir takım. İlk yarıyı 20 puanın üzerinde tamamlamak istiyoruz. Sezon başında gönlümden ilk yarı için 30 puan hedefi vardı. Çok puan kaybettik, önemli maçları kazansaydık daha iyi durumda olurduk." diye konuştu...

altay 1 / adana 0

Bu Kez Altay

Karabük maçında yaşadığımız sevinç İzmir deplasmanında bu sefer üzüntüye dönüştü.

Yediğimiz son dakika golü “en az bir puan” hedefimizi ıskalattı. Radyodan dinlediğimiz kadarıyla dengede götürdüğümüz maçta dakika 88’de Cem Karahan’la mutlak bir gol pozisyonundan yararlanamadık. Devamında kazanılan serbest vuruştan oluşan pozisyonda golü yedik ve haftayı puansız kapattık.

Haftaya rakip Samsun ve onlar da Sakarya’dan aldıkları moralle gelecekler buraya. Emre ve Kbong kart cezalısı. Bundan sonraki mücadele ilk yarıyı 20 puanla kapatmak için olacaktır.

12 Aralık 2008 Cuma

güneş hala turuncu doğuyor


* Hala turuncu doğuyor güneş
* Çocuklar bir bayram şenliğinde yaşıyor hayatı
* İnadına direniyor çiftçi, memur, esnaf
* Yoksulluk kıramıyor direnci
* Bir aşkla anlatıyor öğretmen
* Öğrenciler vazgeçmedi geleceğinden
* Güneş hala turuncu doğuyor
* Hala turuncu doğuyor güneş
* Tarlalarda pırıl pırıldır sabah
* Bahçeler ışıl ışıl
* Portakallar dallarında birer turuncu evren
* Hala simgesidir buraların pamuk
* Aşığız tutuklarlarımızla
* Arkadaşlıklar kıymetlidir, dostluklar, sevgiler
* Özlüyoruz uzaklara gönderdiğimizi, yıllardır görmediğimizi
* Yaşıyorsak umut vardır
* Geride kalanlar da düşürmez bayrağı, biliriz
* Kalbimiz attıkça heyecanımız da vardır inancımız da
* Ki biz çıkmaz sokaklardan çıkmıştık aşka
* Zoru severek yol aldık
* Başımızı öne eğmedikçe görürüz, hala turuncu doğuyor güneş
* Sen de kaldır başını bak, gök ışıyor
* Güneş hala turuncu doğuyor

altay ve biz

Altay ve Adanaspor

İstatistikler futbolun vazgeçilmez argümanlarındandır. Hem “futbolda dün yoktur” sakızı çiğnenir hem de geçmişe dair bir ton belge, sonuç paylaşılır maçlardan önce. Korkunç bir sektörün ucundaki kırıntıları toplayanlara, gazetelere, televizyonlara, yazıcılara ve yorumculara da malzeme lazım, değil mi?

Biz de bir istatistik araştırması yaptık ve Adanaspor-Altay maçlarının son on sonucuna ulaştık. Paylaşalım yakın tarihten uzak tarihe doğru:


03–04–2005 / 1.lig: Adanaspor - Altay: 3–2

31–10–2004 / 1.lig: Altay - Adanaspor: 1–0

20–04–2003 / Süper lig: Adanaspor – Altay: 5–2

02–11–2002 / Süper lig: Altay – Adanaspor: 0–4

23–02–2002 / 1.lig: Adanaspor - Altay: 6–1

15–09–2001 / 1.lig: Altay – Adanaspor: 1–1

07–05–2000 / Süper lig: Adanaspor – Altay: 1–0

08–01–2000 / Süper lig: Altay - Adanaspor: 2–1

16–05–1999 / Süper lig: Adanaspor – Altay: 2–0

06–12–1998 / Süper lig: Altay – Adanaspor: 3–2


* Buna göre son 10 maçın altısını biz kazanmışız.
* 3 yenilgimiz ve 1 beraberliğimiz var.
* O tek beraberlik deplasmandan gelmiş.
* Evimizde hiç yenilmemişiz.
* O altı galibiyetin biri İzmir’den.
* 25 gol atıp 12 gol yemişiz.

Altay’la son 10 yılık ve 10 maçlık maceramız böyle. Biz Altay’ı hem futboldaki duruşu hem de onlara tutan şansımız için seviyoruz. Özellikle ikinci nedenden dolayı bu hafta itibariyle de sevmeye devam etmek istiyoruz: ))

oluşum


Turuncu Platform

* Proje üretmek kurumların işidir, diye düşünürüz çoğu zaman.
* Onun organizasyon ağı içinde gerçekleşir.
* Çünkü bu projelerin “hayata geçirilmesi” söz konusudur, bu da doğrudan doğruya parayla ilgilidir.
* Yoksa tek tek hepimizin projeleri vardır.
* Ama o kadar. İşin sonu bu aşamada “keşke olsaydı”lara dayanır, tıkanır kalır.

Bu girizgâhın ucu yine Adanaspor’a çıkacaktır, evet.

Taraftar doğaldır ki aynı zamanda “hep birtakım beklentileri olan topluluktur”. Tabi ki bu beklentiler takımın başarısı içindir. Güzel bir şeydir bu.

Fakat kanımca günümüzde bu taraftar profili de değişmelidir, değişmektedir, değişecektir, değişiyordur (uygun kelime gözlemlerinize göre yerleşsin oraya).

Evet, değişiyor.

Artık elini taşın altına koyan taraftar bilinci söz konusudur. Tribünün dışında da…

Tanık oluyorsunuzdur formlarda, yorumlarda “biz ne yapabiliriz” yaklaşımlarına.

Bireyler tek başına çok büyük bir maddi gücü yoksa bir şey yapamaz, böyle bir gücü varsa zaten yöneticiliğe soyunur o anlamda bir heyecanı varsa. Ama çeşitli projelerle bir komuoyu oluşturmak, buradan yeni bir dinamizm taratmak da pek ala mümkündür.

Ve işte;

* Belirli bir etkinliği; yanında tutkusu, heyecanı, Adanaspor sevdası olanlar önceden de bazı örnekleri olan bir “turuncu platform”da bir araya gelme aşamasındadır.
* Mutluluk vericidir.
* Umut içermektedir.
* Güzeldir.
* Gelişmeler pek yakındadır.

adana3 karabük2

Hakikaten Güzel Cumartesi

Zor da olsa yendik Karabük’ü. Ama biz Karabük’ü zaten hep zar zor yenmedik mi! Sabır, demiştik onları yenmemizin sihri. Ve Adanaspor bugün de sabır, mücadele, inatla yendi. Kaçtık kovaladılar. Kısaca mevzu buydu. Son golü de öyle bir dakikada attık ki, artık onlar açısından yapacak bir şey yoktu.

Galip Gelmenin Keyfi

Galip gelmenin lezzeti hiçbir şeyde yok. Daha güzel olan ise gol ayaklarıydı. Fevzi, Emre, Yunus… Bu goller, aynı zamanda onların moral olarak kendine dönüşlerinin belgesi olsun. Daha da güzel olan futbolcuların maç sonunda taraftarla turuncu-beyaz çekmeleriydi. Mesaj şudur tribüne: Biz yüreğimizle mücadele ediyoruz aynı zamanda. Bizi değerlendirirken oradan sahadaki tüm koşulları da hesaba katın. Yenilmekten haz aldığımız filan yok.

Maç

Maça dönelim. Kontrollüydü yine Adanaspor. Sabretti gol için.

* Fevzi serbest vuruştan attı ilk golümüzü. (Buna Fevzi’den çok biz sevindik. Bizce elinden gelenin fazlasını yapan, yapmaya çalışan Fevzi önceki haftalardaki protestoları zaten hak etmiyordu.)
* Golü bulduktan sonra onu koruma düşüncesi biraz panik yarattı ve ilk yarının son saniyesinde yediğimiz gol hem takımın hem de tribünün dengesini bozdu.
* İkinci yarı bu keyifsizlikle başladı.
* Rakip de ilk dakikalarda üstün göründü bu anlamda.
* Ahmet Yıldırım’ın sakatlanıp oyuna devam edememesi biraz canımızı sıkmadı değil. Defansta ve defans önünde çok önemli bir oyuncumuzdu o.
* Sonra Hoca ilk yarıda bir sakatlık yaşayan Mbilla’yı oyundan aldı ve Emre’yi sahaya sürdü.
* Emre de buluştuğu ilk topu gol yaptı.
* Sevinci görülmeye değerdi.

İlk yarının sonunda zaten basit bir gol yemiştik, ikinci yarıda da bir köşe vuruşundan aynı kolaylıkta bir gol yedik. Gol için biz o kadar emek verirken yediğimiz basit goller gerçekten acı veriyor.

* Derken yine 2. yarı oyuna giren Yunus, geçen sezon yaptığı gibi son dakikada attı golünü Karabük’e ve bize 3 puanı getirdi.

Bugün

Bugün futbolcularımız daha çok çalıştı. Hoca yerinde müdahaleler yaptı. Bu maçtaki galibiyetin övgüsü onlaradır. Taraftar da bugün daha çok sahiplendi takıma. Çatlak ses yok muydu? Vardı, ne yazık ki hep olacak. Bakın, Türk takımlarının bundan böyle rüyasında bile göremeyeceği UEFA, Süper kupa sevincini yaşatan Galatasaray bile taraftarının protestosuna maruz kalıyor. Birileri hala “futbolda dün yoktur vefasızlığına demir atmış”. Futbol tribünde böyle, yapacak bir şey yok.

Sonuç olarak bu güzel, hem de çok güzel bir galibiyettir. Keyfini sürelim. Ve asıl bombayı haftaya Altay deplasmanında patlatalım. Olmaz mı?!!

adanaspor karabük

Güzel Cumartesi

Epeydir bu kadar iddialı değildik evimizde. Son haftalardaki maçlara bakınca bu hafta 3 puana daha yakın olduğumuz bir karşılaşmaya çıkacağız. Öyleydi ki kaybetmekten kimyamız değişmişti. Ne kadar dirensek de bir tedirginlik vardı her maçta. Taraftar olarak bu bizde vardı, çok daha fazlası elbette futbolcularımızda baş göstermişti bu lanet duygu. Malatya’dan alınan puanlar nefes almamızı sağladı.

Karabük

Bir de öncekilere göre nispeten daha zayıf bir takımla oynayacak olmamız güvenli konuşmamızın önemli bir nedenini oluşturmaktadır.

Metin Yıldız’ın geldiğinden beri yaptığı açıklamaların, sergilediği tavrın da bence özellikle futbolcular üzerinde olumlu etkileri olmuştur. Malatya galibiyetinin temelinde de bu vardır. Şimdi “Karabük’ü nasıl yeneriz”in senaryosunu, birçok olumlunun sıralanacağı bir olay örgüsüne bağlamaya o kadar gerek olmayacağı düşüncesindeyim. Çıkacağız, yine mücadele edeceğiz, maç bitene kadar savaşacağız ve kazanacağız. Çetin bir maç olacak. Çünkü rakip de zor durumda ve 3 puanı en az bizim kadar istemekte. Onlar, maçı tek puana bağlamanın da kendileri açısından bir avantaj olacağını kabul edip golsüz geçen zamanın bizi gereceğini düşünerek kontrollü oynayacaklardır. Güngören’in de yaptığı gibi, “vur kaç” taktiğiyle pusuya yatacakları düşüncesindeyim. Tam bu esnada takıma ve taraftara düşen sabırlı davranmaktır. Geçen seneyi unutmamalı; iki maçta da Karabük’ü sabırlı ve inatla oynayarak yenmiştik.

Avantaj

Bu maç ayrıca bir avantaj sağlamaktadır bizim açımızdan, şöyle ki; rakip buraya bu kez bir şampiyonluk dönümü için gelmeyecek, daha risksiz oynayacak. Oyunun kontrolü de böylece bizde olacaktır. Ama bir “Karşıyaka maçı misali kontrol” söz konusu olursa, yani gol noktalarına etkili bir biçimde sarkamazsak, Karabük o zaman buradan istediğini alıp gidecektir. Bunun çözümü de Metin Yıldız’da olacaktır. Bir çözümün mutlaka olacağına inanıyorum.

Galibiyet


Galibiyet doğaldır ki her takıma “ilaçtır, vitamindir, enerjidir, inanç takviyesidir”. Her iki takım da haftalar sonra gelen bir galibiyetin moraliyle çıkacaktır bu maça. Lakin evinde oynamanın avantajını kullanmak zorunda olan Adanaspor’dur.

Hem siz de iyi biliyorsunuz ki Adanaspor dönüm maçlarında, özel bir motivasyon, tutku, iddia isteyen maçlarda bir başka oynamaktadır. Bu da ayrı bir avantajdır bizim için.

Altay’a Doğru

Cumartesi günü 13.00 itibariyle oynayacağımız Karabük maçını kazanırsak, ki kazanacağız inancım tamdır, bir sonraki Altay maçı bizim için nostaljik çağırışımı olan bir skora gebe olacaktır.

tribün terimleri/6

penaltımız verilmedi

Biraz daha küçük yaşlarda kullanılan bir yenilgi gerekçesidir (en azından benim için böyleydi). Eve öfkeli, kederli dönüşün makul bir izahı olmalıydı söz konusu hazin yenilgiden sonra. Hani yenildik ama… Sokağa girince kızdıracak “ötekiler”. Birileri takılacak.

* “Yahu biz aslında iyi oynadık. Ne yaparsın ki düdük hakemin elinde. Bazı şeyleri aşamıyorsun, sen istediğin kadar mücadele et.”

Biz asında tam da o anda “vaziyeti idare etmeye” çalışıyoruzdur. Nasıl diyeceksin, herifler bizi eze eze yendi. Kötüydük. Mecalimiz yoktu. İki pas yapamadık…

“Bu haftayı nasıl kurtarabiliriz?” derdindeyizdir.

* Evet, bir zalim hep vardır.
* Kader zaten gülmez bize.
* Federasyon şöyledir, hakemler de böyledir; ki penaltımız verilmemiştir.

Her taraftarın gerektiğinde başvurduğu bir bahane, bir teselli limanı olduğundan bu savunmalı suçlama anlayışla karşılanır ötekilerce de.

O haftanın salvoları da böylece atlatılacaktır.

Yani; penaltılarımız verilsin, takım galip gelsin ve böyle bahanelerimiz olmasın. Bu da yazımızın ana düşüncesi olsun: ))

1 Aralık 2008 Pazartesi

1 maç bir diyalog

Fatih’le konuştuk maçı. Şöyle gelişti diyaloglar:

- Umut var mı Fatih?

- Var abi!

- Gerçekten mi be?

- İnan takımı tanıyamadık resmen.

- Nasıl yani?

- Hatta aramızda takıldık “bu bizim takım mı?” diye.

- …

- Takım çok iyi mücadele etti.

- Oh be!

- Sahada çok iyi mücadele vardı. Koşan, hırslı, yüreğiyle oynayan topçularımız vardı gerçekten.

- Biraz da işimiz rast gitti sanki.

- Ama bu iş zaten öyle değil mi abi. Biraz felek bizden yana olacak. Ama bizimkiler gerçekten çok fena savaştı. Takım “Ben buradan puanla, hem de üç puanla gideceğim.” dedi resmen. Yani bunu orada canlı canlı gördük. Şans filan değildi yani.

- Ne güzel be… Valla içim ferahladı.

- Bak ne diyeceğim, belki abartıyorsun diyeceksin, “her maç böyle mücadele etsinler, biz bu kadroyla değil ilk 6, valla ilk 2’ yi zorlarız.”

- Eyvallah! Ama yine de transfer olsun be: )) Neyse...Sağ ol kardeş. Kısmen de olsa aydınlattın bizi.

- Ne demek, her şey Adanaspor için: ))

nihayet

Sonunda Oldu

Bu başlığı atmayı, bu yazıyı yazmayı çok bekledik. Düşünün bir, 6 haftada 1 puan… O fena seri adeta maneviyatımızı bozmuştu. Neler oldu o zaman zarfında:

* Arada yine hoca değişti,
* Mevsim sonbahardan kışa döndü, portakallar en olgun mahsullerini verir oldu,
* Ekonomik kriz sonunda başbakanı da vurdu,
* Okullar 1. dönem veli toplantılarını yaptı;
* Fatih, askerlik hazırlıklarını tamamladı,
* Ali Cem adlı yıldız, kaydı ve dünya evine girdi,
* “Issız Adam” romantiklerce pek beğenildi,
* FB iki derbiyi de aldı,
* Beyaz-zenci Obama ABD’ye başkan oldu.

Daha bir sürü şey oldu. Adanaspor’umuz da 5 yenilgi aldı. Olacak gibi değildi, ama oldu o kötü sonuçlar. “En kötü ne olur” diye bir tahmin yürütseydik o 6 hafta için, “1 tek puan” en kötümserimizin bile aklına gelmezdi herhalde. Ama işte bizi hayata bağlayan, önceki yazımızda da bahsettiğimiz gibi, bizi komadan çıkaran galibiyet sonunda geldi, üstelik bir deplasmandan geldi.

Şimdi yine şampiyonluk şarkıları mı çalınacak? Hayır, son üç hafta daha sıkı geçecek! 1 deplasman, 2 iç saha… Bunlardan en çok puanı alabilmek için daha çok mücadele edilecek. Ama önümüzdeki maçın rakibi Karabük, “ne olursa olsun” Adana’dan puansız gönderilecek. Bunun için hem takım, hem tribün gereken hazırlığı mutlaka yapacaktır.

umut yolu

malatyAdana

Tribündeki dostluğu ötelere, takım düzeyinde bir “adı konmamış yakınlık” daha eskilere, internet âlemindeki dostluğu da tanık olduğumuz zamana dayanmaktadır. Bunun böyle olmasının somut nedenleri vardır, hatırlarım. Ancak bir başka yazının konusu olabilir bu. Hal böyleyken aşağı yukarı, maçın ortak tribünden izleneceğinin de söylendiği bu koşullarda Malatya-Adana maçı nasıl geçer acep? Maddeleyelim bakalım:

· “Göreceli bu yakınlık” maçın daha yumuşak bir tempoda geçmesini sağlayacaktır.

· Takımlar, “kaybetsek de puanlar yabana gitmemiş olacaktır” hissiyatında olacaktır.

· Yani belki öyle olacaktır.

· Sahaya çıkınca doğal bir biçimde oluşacak olan puan alma isteği kendine özgü yeni koşullar mutlaka yaratacaktır, ama.

· Zaten sahadaki dostluk sadece centilmence mücadelede olur, “ötesine” aklımız ermez.

· Lakin tribünde dostane bir hava mutlaka olur, bu da bizimkilerin daha rahat oynamasını sağlayabilir.

· Belki öyle olur. Yani bizimkiler belki daha az stresli çıkarlar maça. Umarım…

· Bir başka yandan bakınca, bu aralar Malatya “deplasman takımı” niteliğinde. Evinde biraz arıza veriyor. Bu hali de bizim için bir avantaj olabilir.

· “Olabilir” diyorum, çünkü Adanaspor için şimdilerde net bir şey söylemek pek mümkün değil.

· Takımın, hal ne olursa olsun, bir çıkış yapacağı muhakkak, “gün bu gündür” deyip oradan puan-puanlar almak olası.

· Zaman ve zemin son derece müsait.

· Metin Yıldız’ın açıklamaları, yaklaşımı bir umut ışığı pırlattı. Bu da bir şeyler olabilir hissini güçlendirdi.

· Malatya’dan puan almayı “birçok olumlu”nun peş peşe sıralanması ihtimaline bağladığımın farkındayım.

· Olsun, oradan eve umutla dönme “isteği” bile yeter bize.

· Son dört hafta maçları bize ayrıca bir umut ve olumlu beklenti aşılamıştır. Bu akıştan gelebilecek puanlar (hesabımıza göre en az 6 puandır, 9’a kadar çıkması bunun pek ala mümkündür) bizi komadan ziyadesiyle çıkaracaktır.

· Tüm iyimserliğimle kaleme aldığım bu senaryonun hayata geçmesi için Malatya deplasmanı çok uygundur! deyip yarını bekliyorum, tüm Adanasporlular gibi…

Kaplanpenche, artık, yırtsın bence…

tribün terimleri/5

Sabaha Kadar Oynasak …

Aslında bu bir sıkılmanın işaretidir. “Bu maçtan hayır yok. Gidip şurada iki tek atalım. Daha çok keyif alırız. Hem böyle eziyet de çekmeyiz.” anlamındadır.

Takım belki koşuyordur, ama sadece koşuyordur. Boş boş koşuyordur. “Bak ben koşuyorum ve doğal olarak birazdan yorulacağım, sonra bana sitem etme.” der gibi koşuyordur.

Mevkisini bilmeden koşuyordur. Bir kısır döngüde koşuyordur. Topu almak için değil, toptan kaçmak için koşuyordur. Topu koşturamadığı için koşuyordur. Gol atacak bir organizasyonu olmadığından koşuyordur (hay bin kunduz, haftalar önce not aldığımız şu satırlar bizim şimdiki durumumuza ne kadar da benziyor!).

Ama işte biz ille de gol isteriz, onun heyecanını isteriz, girişimizi isteriz. Bunun işaretlerini göremeyince de teşhisimizi koyarız:
“Abi, sabaha kadar oynasak da gol atamayız!”
Bunu yanımızdakine söyleriz daha çok. Acıyla haykırmayız tribünden sahaya. Çünkü bu kendimizin bir saptamasıdır, derin futbol bilgimiz, gözlemlerimiz ve tecrübelerimizle sabitlenmiştir ki kitlenin de keyfini kaçırmaya gerek yoktur. En çok yanı başımızdakiyle paylaşırız derdimizi. Bu yüzden “abi, kardeş, baba” gibi artık bilinmesi gereken bir gerçeğin ifade edilmesinin vaktinin geldiğini sezdiren samimi bir kelimeyle başlar.

Ve bir mucize olmazsa maç hakikaten öyle biter.

yenilip kaybetmemek

Kaybetmeye Övgü

İşin doğrusu iki sene üst üste şampiyon olunca kendi kendime “ne oluyoruz yahu” diye sorduydum. Tamam, güzeldir şampiyonluk, hoştur. Zafer sarhoşluğu ayrı bir lezzettedir. Adamın yolda yürüyüşü bile değişir. Bindiğin külüstür Ferrari olmuştur, boş cüzdan doluvermiştir. Kredi kartları mı patladı; vur patlasın, çal oynasın o zaman: Şampiyonuz anasını satayım!

* Lakin tüm bunlar bizim tabiatımıza aykırı şeyler.
* Bizim futbol maceramız acısız olmuyor, kebabımız gibi.
* İnanın iki senedir içtiğim rakının zerre tadı yok.
* Zaten oldum olası rakıyı keyiften içenleri, neşeyle içenleri anlamamışımdır. Onun mezesi biraz süzme, kavun, peynir vs. ise asıl yoldaşı kederdir bre.


Şimdi şimdi lezzetlendi rakı. Daha ilk kadehte kuruluyor masaya hüzün. Muhabbete ilham oluyor.

* Kadroyu yeniden kuruyoruz.
* Şu olmaz bu olur diyoruz.
* Bak bu maçı alacağız diyoruz, sonra ikinci kadehte hiçbir maçı alamayacağımız hissine kapılıyoruz.
* Bir de bakıyoruz ki üçüncü kadeh dolmuş bile.
* Bu arada hakemlere veryansın ediyoruz, işin en güzel yanı da burası. Onların hatası olmasaydı diyoruz şu kadar puan vardı.
* Veya şu da olsaydı takımda, bu da oynasaydı ulan namaglûptuk bile, diyerek coşuyoruz dördüncü kadehte.
* Derken bir mahzunluk teslim alıyor masayı hepten.

Susuyoruz. Memleket nasıl olsa kurtulur, ama ne olacak Adanaspor’un hali diyerek rakıya hakkını veriyoruz.

Evet, hüzün lazım!

Hüzün ki bize en çok yakışandır o!

hakem denen şey

F.A.

“Sana ‘Hakem Olamazsın Demedim’ Demiştim

Manisa Adana maçının ardından o karşılaşmanın hakemi F.A. için bir şeyler yazmış ve “Zagor’un Sözünde” bağlamıştık lafı; “gözümüz üzerinde olacak” diye.

* Ertesi hafta Beşiktaş maçını yönetmişti, sonra Trabzon maçında düdük çaldı. Ama bizim hafızamızda ekranın yanında bir yerde hep Manisa-Adana maçı oynanıyordu hala.
* Karşılaştırdık ister istemez ayrı maçların benzer pozisyonlarının farklı kararlarını, acı acı gülümsedik haliyle aradaki çelişkilere.
* Federasyon da hiçbir şey olmamış gibi, piyasada hiç hakem yokmuş gibi peş peşe BJK, Trabzon, Fenerbahçe maçlarına veriyor onu, vahim bir Arda vakasından sonra bile.
* Gerçi Oğuz Sarvan nezaretinde bir Adana maçı yönetti ki hazret, Emre üzerinden doğrulttu karizmayı dönüverdi devler sofrasına; ama orada bir “lokmalık” olmaya…

Üç büyük takımın maçına böyle pervasızca verilebiliyorsa F.A. art arda, demek ki nazarlarında o iyi bir hakemdir ve o vakit vay Türk hakemlerinin haline. En iyilerinden biri buysa ötekilerini görmek bile istemiyoruz.

Lakin her hafta ister istemez gördüklerimiz de bize ziyadesiyle yetiyor.

O, F.A. Manisa-Adana maçının 8. dakikasında bizim Emre’ye üst üste iki sarı kart gösterdi ya, sonra uzatmalar dâhil 98 dakikalık maçın 90 dakikasında bizi 10 kişi oynattı ya, siz şimdi şöyle düşüneceksiniz haklı olarak; “helal be, yürekli hakemmiş, maçın başında da gösteriyor kartları kimselerin gözünün yaşına bakmadan.”

* Hayır, kazın ayağı öyle değil.
* Cesaret dediğin, makul bir zamanda ve ortamda çıkar ortaya.
* Öyle her yerde cesur olamazsın (örneğin Arda mevzusu).
* Ona ayrı bir yürek gerekir ki “mangal gibi” benzetmesi bu esnada sigaranın közü gibi zavallı kalır.
* Gücü yettiğine cesurdur öyleleri.
* Ahlak, erdem, namus, mesleki haysiyet, otorite hep “yeri gelince”dir.

FİFA kokartlı hazretin son vakası bu hafta sonu oynanan Fenerbahçe maçında sahne aldı. Spor programlarının birinde izlemişsinizdir. Yine toparlayalım kendi lafımıza bağlanmak için;

*Fenerbahçeli Lugano, ama Fenerbahçeli bakın, ikili mücadelede yerde kalır.

*Pozisyon ona göre fauldür, üstelik bunun bir de cezası olmalıdır, “Fenerbahçeli” Lugano öyle düşünüyordur, kendince haklıdır da, bunu tartışmıyoruz, bu pozisyonun ve o düşüncesinin devamında FB’li Lugano ısrarla “kart işareti” yapar F.A.’ya.

*F.A. da ısrarla görmez bunu, “göremez”, görebilemez.

*FB’li Lugano işaretini ısrarla yaparken F.A. da ısrarla oradan kaçma hissiyatındadır, Lugano’nun haylaz çocuk bakışlarıyla muhatap olmamak ve durunu idare etmek için.

*Ve durumu idare eder F.A.

Oysa aynı F.A. bizim maçta Adanasporlu Emre’yi henüz 8. dakikada, sıradan bir itirazla ikinci sarıdan dışarı atmıştı.

Bu F.A.ların sorunu şu:

* Bunlar milleti belleksiz sanıyor.
* Onlarda hafıza mafıza ne gezer, diyorlardır bizler için.
* Nasılsa unutulur.

Haklılık payları yok değil, unuttuğumuz çok şey vardır aslında bir anlamda.

* Bu ülkeyi soyanı, milleti aldatanı, yalancıyı, sadakacıyı, üçkağıtçıyı, hortumcuyu, naylon faturacıyı, unuturuz.
* Yeter ki zarar direkt bize gelmesin.
* Cebimizden o anda bir şey çıkmasın.
* Yoksa devleti soyup soğana çevirmişler; aman canım, kim çalmıyor ki, der unuturuz.
* Ama bizim canımız böyle ciğerden yandı mı bakın bunu hatırlarız.
* Bir fil belleğiyle o acının peşinde oluruz. Yani unutmayız!

Bre F.A. yüzleş kendinle ve basiretsizliğinle, çık özür dile, belki bir affeden çıkar. Sadece bir hakem olarak kalma şu hayatta.

Zagor’un Sözü Bu!