26 Nisan 2009 Pazar

adanaspor belgeseli


Adanaspor belgesi "Bir Yalnızlık Ezgisi"nin tanıtım videosunu paylaşalım sizlerle.
Bu çalışmayı/taslağı 45 dakikalık bir yapım olarak düşünüyoruz.
İzleyeceğiniz 4,5 dakika, belgeselin tamamı hakkında bir fikir verecektir.
İyi seyirler.
Not:
Belgeselin adı, Adanaspor'un kapandığı döneme işaret etmektedir...

25 Nisan 2009 Cumartesi

yolun sonu mu


Tarih tekerrür etmedi…

* Adanaspor, Karabük deplasmanında aradığı galibiyeti alamayınca ilk 6 için umutlarını yok etti gibi. Gibi, diyorum, çünkü futbol mucizelere her zaman açıktır. Biz artık o “açığı” kovalayacağız.
* Haftalardır kendi elimizle ve emekle var ettiğimiz o hayali bu hafta özellikle kötü bir ilk yarı performansıyla bitirdik noktasına getirdik.

* Ama biz zaten haftalardır bıçak sırtında yol alıyorduk. Önceki maçların birinde alınmış olabilecek bir yenilgi haliyle ilk 6 umudumuzu çoktan tüketecekti. Meğer kopuş bu haftayaymış. Lakin insan keşke demeden edemiyor. Bu iddiamızı keşke önceki haftalarda kaybetseydik de bu maçta bu kadar üzülmeseydik.
* Sağlık olsun, diyoruz. Daha önce de yazdığımız gibi, bize bu heyecanı yaşatan Adanaspor’umuza minnettarız.

___________________________

40. saniyede Onur’un topu önce kaleciden sonra direkten döndü. Devamında Emre’nin vuruşu gol oldu; ama hakem faul gerekçesiyle golü iptal etti. Bence de fauldü o an. Bu başlangıç bizi çok umutlandırdı. Böyle devam edersek galibiyet golüne ulaşırız, dedik. Sonra uygun bir pozisyonda Cem’in kafa vuruşu direği yaladı çıktı deyimin tam anlamıyla.

Karabükspor’un iki golü geldi sonra. Bu goller ilk yarıdan beklentilerimizi sıfırlamamıza yol açtı. İlk yarı biterken Mbilla bize umut olabilecek pozisyonu yakaladı ne var ki Mbilla’nın vuruşu gol olmadı.

İkinci yarıda daha etkili görünmemiz sadece bir gol getirdi. Hoş, beraberlik bile bizim işimize pek yaramayacaktı. Bizi bir sonraki haftaya ancak 3 puan taşıyacaktı. Çabalar buna yetmedi ve Adanaspor 10 hafta sonra üstelik iki gol yiyerek son iki haftaya ilk 6 umudunu körelterek girdi.

Şimdi rakiplerin puan kayıplarını bekleyeceğiz, tekrar umutlanmak için.

___________________

* Fakat yine söyleyelim; verdiğin keyif, yaşattığın o iki şampiyonluk, bu ligdeki çaban ve sahada gördüğümüz o turuncu-beyaz forma için sana binlerce teşekkür Adanaspor ve her bir bireyi…

21 Nisan 2009 Salı

sona doğru

Şöyle bir bakalım son üç haftaya doğru:

* Altay bile şu an için rakiplerimizden birisi...
* Takımın 51 puanı var.
* Oynayacağı son 3 maçtan birisi bizle...
* Haftaya Sakarya ile oynuyorlar, iç sahada da olsalar KAZANAMAZLAR...
* Berabere kalırlar en fazla eder 52, biz zaten Karabük'te kazanacağız etti 49...
* Sonra Adana-Altay...
* Kazanırsak puanlar eşitlenecek...
* Son hafta iddiasız Samsun'da kesin kazanırız.
* Ligi de 55 puanla kapatırız.
* Altay son hafta eğer Erciyes iddiasızlaşmışsa yani garantilemişse ligde kalmayı Altay da kazanır onlarda 55 puanda bitirir.
* Demek ki ikili averaj da çok önemli...
* O halde Altay'ı 2 hafta sonra 2 farklı yenmek de gerekebilir.

Bu arada haftaya Bolu-Giresun maçı da çok önemli hale geldi... İkisi de kardeş takım bildiğiniz gibi... Bakalım ne olacak...

adana 2 malatya 0

* Adanaspor Malatyaspor’u Mbilla’nın 2 golüyle geçti.
* Goller 12. v2 72. Dakikalarda geldi.
* Her iki yarıda da oyunun hâkimi Adanaspor’du.
* Ama maç boyunca beklediğimiz mücadele sahada yoktu.
* Bunun temel nedeni Malatyasporlu futbolcuların ligden düşmeyi kabullenmiş halleriydi.
* Bugünkü futbol için söylenecek çok şey yok. Galip gelmemiz gerekiyordu ve bu oldu. Rize dünkü maçta Erciyes’e yenilince 7.liğe yükseldik. Maç fazlasıyla Bolu ve Karşıyaka’ya arada 1 puan kalacak kadar yaklaştık.
* İki taraftarın örnek yaklaşımları karşılaşmanın en renkli yanlarındandı. Diğer renklilik de bayanların pankartlarıyla orada olmalarıydı.

_______________________

* Son üç haftanın en zor maçı Karabük’te bekliyor bizi.
* O maçtan gelecek olası 3 puan Adanaspor’un ilk altıdaki yerini tescilleyecek nitelikte olacak.
* Bu bakımdan Karabük karşılaşması bizim açımızdan bir dönüm noktası niteliğinde olacak.
* Şimdi Bolu veya Karşıyaka’nın puan kaybetmesini bekleyip Karabük maçından alınacak 3 puanın hesabını yapacağız.
* Vira Adanaspor…

Not:

Maç fotoğrafları foto yorum’da. 57 kare. İyi seyirler.

Tıklayınız.

9 Nisan 2009 Perşembe

umut bitmez


• 2003–2004 ne garip bir sezondu Adanaspor için, bir ucu yıldızlı ışıl ışıl, diğer ucu –sonları- ise tamamen karanlığa savrulan... İşte o ışığın yavaş yavaş etkisini azaltmaya başladığı günlerde zaten belliydi takımın o sezon için tek mücadelesinin ligde kalmak olacağı (ne hazindir ki bu mücadele pek kısa sürmüştü).
• İşte o günlerin birinde rakipti Rizespor, deplasmanda. Dirençli bir oyun ve son dakikalarda gelen iki Ali Asım golüyle 3 puanı alıp, umutları yeşertmiştik biraz biraz. Sonu olmayan bir karanlığa doğru sürüklenmeye başlayan bir umutsuzluğun içinde tutunacak bir daldı o galibiyet. Bir başkaldırıydı o. İnanmayanlara (her ne kadar haklı çıksalar da sezon sonunda) verilen temiz bir cevaptı. Bize yeniden sıktırmışlardı yumrukları, sevinçle. Göz göre göre ölüme sürüklenen bir hastanın umudu olmuştu o gün.
• Olmadı, sezon sonunda küme düştük. Milyon dolarlık kadro yok pahasına dağıldı sağa sola, dev çınar tarihinde belki de göremeyeceği ihanetleri, siyasi oyunları, haksızlıkları da gördü o günlerde. O sezon için aklımda kalan çok az güzel hatıraların biridir Rize maçı. Karamsarlığın içinden bir anda çıkagelen 2 gol, devamı olmasa da bir inanç vermişti o günlerde.
• Yine önemli bir Rize deplasmanı… Yıllar önce o statta, sonu olmayan bir koridorda bize ufak bir umut ışığı yakan kader, bu defa yüzbinlerce Adanasporlunun hayallerini yeşertmeye devam edecek mi bilinmez ama bilinen o ki: o “kader” artık bizlere bu inancı aşılayanların elinde!
Biz onlara inanıyoruz
...ve hayallerimiz varsa hala umut da vardır.

"Mehmet Uysal"

7 Nisan 2009 Salı

obama ve futbolumuz


Bir Obama çılgınlığıdır gidiyor. Türkiye’ye indiği gün bayram ilan edilecek. Bir alay farklı cinste insan şenlik içinde döneniyor. Cengiz Çandar misali yavuz dönekler, arlanmaz utanmaz bir üslup ve içerikle “yahu sen Amerikan ajanı mısın nesin” dedirtecek cinste yazılar döşenmekte, bu sitayişe zaten öncülük etmede.

Obama gelmiştir herkes sevinmiştir, çünkü sepetinde bir tomar mavi boncukla gelmiştir. Her kelimesinden bir mana çıkarılmış, yorumlarla bunlar zenginleştirilmiş. Örneğin “kayısı” demiştir, Malatya coşmuştur. Sakız çiğnemiştir, sakızcılar üretimi iki katına çıkarmıştır. “Soykırım” dememiştir fakat “azınlık” sözcüğünü telaffuz etmiştir. Ilımlı İslam bitmiştir, laik Türkiye Anıtkabirdeki o Obama yazısıyla sahalara dönmüştür, falan filan. Koca koca adamlar da oturup bunları saatlerce konuştular bir bakla falı açar gibi. Bir sahneden kırk ayrı yorum çıkardılar.

Peki, futbolumuz bu manalı ziyaretten nasıl etkilenir, diğer unsurlar gibi?

Maddeleyelim:


1. Obama, Erdoğan’ı pek sevmiş. O zaman Fener şampiyonluk için umudunu yitirmeyebilir.
2. ABD simgesi kartalken BJK şampiyonluğunu ilan edebilir.
3. Obama’dan alınan işaretlere göre Galatasaray bu hafta derbiyi kazanabilir (bu işaretle gizli, açıklayamam).
4. Bu ziyaretten anladık ki Avrupa kadar önemliyiz, o zaman bir Anadolu takımı şampiyon olabilir. (Sivas şenliğe hazırlansın, Trabzon kolbastıyı kesmesin.)
5. Kürt meselesi demokrasi içinde çözüme kavuşsun mesajından sonra Diyarbakırspor süper lige dönüş kutlamasında şampiyonluk turunu şimdiden atabilir.
6. “kayısı” kelimesinden sonra Malatya bir alt lige düşmeyebilir.
7. M. Gökçek’e pek gençsin demiş. O zaman Ankaraspor ile Ankaragücü birleşebilir ve M. Gökçek belediyeyi bakıp bu Ankara Birleşik Takımlarının başkanı olabilir.
8. Muhaliflerle de görüştü. Hal böyleyken Fenerbahçe cumhuriyetinde Aziz Yıldırım iktidarı muhaliflerce yıkılabilir.
9. "Adanaspor" için bir anlam çıkaramadım bu ziyaretten. Biz yine hiçbir istihareye yatmadan kendi işimizi bileğimizin hakkıyla, ihsansız lütufsuz göreceğiz. Ki kendi lisanımızca yolumuza devam edeceğiz

bilet ve tribün


Geçtiğimiz Pazar rekor bir kalabalık vardı Adana’da. Çeşitli kayıtlar için 12.15 civarında stada vardığımda bilet kuyruğuna tanık oldum. Bu, o günün mahşeri bir kalabalığa sahne olacağının en önemli işaretiydi. Önceki haftalarda bu kadar erken bir yoğunluk pek olmamıştı. (geçen sezonun son Pendik/şampiyonluk maçı hariç)

Artan ilginin iki üç nedeni olabilir. Takım ilk 6 için iddialı hale gelmiştir. Diğer neden takımın dış sahadan galibiyetle dönmüş olmasıdır. Ama en önemli neden bilet fiyatlarındaki indirimdir. Taraftarın bir maç maliyetinin hesabını yapıp maça gelip gelmemesini anlamak, önemsemek lazım…

______________________

Haftalardır dile getirilen indirim beklentisi isabetli olmuştur, tribünü güzelleştirmiştir. Sevindirici bir fotoğraf vermiştir. Eski günleri daha bir hatırlatmıştır. Bir şampiyonluk maçı hissi vermiştir, kim bilir belki bunun bir işareti olmuştur.

Rize dönüşünü bu anlamda merak ve ilgiye bekliyoruz, heyecanla…

Not: Alt kapalı 10 tl idi. Üst 20. dolayısıyla altta izdiham oldu. Bir grup taraftar da bunu yukarı “geçmekle” çözdü. İşte o geçme aşamasında “sıkıntı" yaşayan o bir grup pratik çözümcü taraftar “yönetim uyuma taraftara sahip çık” gibisinden bir serzenişte bulundu kendince. Bu ne anlaşılır ne de kabul edilir bir yaklaşımdır. En kibar şekilde söyleyelim, sadece “benbenciliktir”. Her şeyi yönetimden bekleme kolaycılığıdır. Fena bir kurnazlıktır.

5 Nisan 2009 Pazar

2 - 0


Bolu’dan rövanşı aldık: 2–0.
• Denk kuvvetlerin maçı olarak göründü.
• Özellikle Bolu beraberliğe razı bir tablo çizdi.
• Kalecinin topu oyuna pek geç sokması, ağırdan almalar derken ciddi atakların sahne almadığı bir 90 dakika yaşandı.
• Mbilla ve Kbong bu hafta düşük performansla oynayınca ileride istenen verim yakalanmadı. Defans ve orta saha yine çok iyi mücadele etti. Ama yaratıcılık yetersizdi her zamanki gibi.
• İlk yarının sonlarına doğru kuzey kaleye doğru, sağ kanatta topu alan Fevzi uygun zamanı Usta Hagi misali kolladı ve Emre’nin kafasına nişanladı.
• Emre de bu güzel pasın hakkını verdi.
• Havada bir süre adeta asılı kaldı ve kalecinin sağından ilk golümüzü attı.
• Böylece geçen haftanın kahramanları bu maçta da ilk yarının kaderini belirledi.

________________

• İkinci devre Bolu’nun kontrolünde geçti.
• Bu sırada rakibin bir tek ciddi tehlikesi oldu onu da Ahmet Şahin kelimenin tam anlamıyla “kurtardı” ve o dakikada maçın 3 puanını tescilledi. Ki Ahmet hata hakkını ilk yarıda yine bir topu ıskalayarak kullanmıştı: ))
• Biz 1-0’a razıyken bu kez Gündüz Tekin Onay tribününe doğru yine sağ kanattan Emre kendine yapılan ortanın aynısını Cemre’ye yolladı ve Cemre kalecinin solundan skoru 2-0’a getirdi. Santrayla da maş sona erdi.
• İlk 6 iddiamızı da böylece son 5 haftaya taşıdık.
• Fakat Rize ve Altay’ın da 3 puan alması bu haftanın bizim için istenmeyen sonuçları oldu.
• Kendi işimizi kendimiz görmeye devam. Hedef Rize... Oradan da rövanşı almak dileğiyle.

Maçtan 41 kare foto-yorum’da…
TIKLAYINIZ

3 Nisan 2009 Cuma

bu pazar ve devamı için


Bolu’yu Yenmek

Boluspor’u yenersek neler olur?
1. Tabi ki ilk 6 heyecanımız pekişir olur.
2. Sonra oynayacağımız iki rakibin ( Rize ve Altay) bize bakışı iyiden iyiye değişmiş olur.
3. Adanaspor’un adı ile bu sezondaki ağırlığı örtüşür olur.
4. Lige yine yeni baştan başlanmış olur.
5. Müthiş bir “son beş hafta” olur.
6. Ki o 5 hafta tadından yenmez olur.
7. Takımın ve taraftarın o inatçı iddiası bir mana kazanmış olur.
8. Vaktiyle Antalya’da kaybettiğimiz o final ile yeniden hesaplaşma fırsatı doğmuş olur.
9. Bu arada son iki (ekstra) final maçı için örneğin Emrah Bedir adına güzel ve etkileyici bir sezon sonu “son dokunuş” imkânı doğmuş olur.
10. Haddizatında iyi olur.
11. Hiçbir şey olmasa bile yeni sezon için, en üst moral seviyesinde bir Adanaspor hazır olur.
12. Bu iş olur!!!

2 Nisan 2009 Perşembe

sevdiğimiz mücadele


Bizim sevdiğimiz havalar. Adana kıpır kıpır. Hayır, seçim belirsizliğinin kıpırlığı değil bu. Gerçi o da ayrı bir hikâye ya… İlkbaharın gelip çiçeklerin renklerini koy vermesiyle de ilgili değil sevdiğimiz havalar. Evet, portakallar çiçeğe durmaya hazırlanıyor. Yine enfes kokacak Adana’m. Bir coşku sokaklarında, bir şenlik, bir rengârenklik.
Bizim sevdiğimiz havalar hakikatte Adanaspor’un kendisi ile ilgili. Son düzlükte kaplanın pençelerini iyiden iyiye sivriltmesiyle ilgili. Umutların köreldiği yerde turuncunun boy vermesiyle ilgili. Turuncunun kızıl aleviyle ilgili, bizi yüreklendiren ötesini yakan…
Bizim sevdiğimiz havalardır. Yine kırıp buzu, almalı içinden kılavuzu, dediğimiz günlerdir. Biz bitti demeden bitmez diye yine yine tekrar ettiğimiz günlerdir. Güzel ve şenlikli günlerdir. Bu saatten sonra sonu nasıl biterse bitsin. Bize bu heyecanı, keyfi yaşattınız ya…
Cahit Sıtkı’nın dediği gibi;
“Pervam yok verdiğin elemden/ her mihnet kabulüm/ yeter ki gün eksilmesin penceremden.”
Bizim de dediğimiz gibi, bu an itibariyle hiçbir kötü sonuç üzmez bizi, yeter ki turuncu eksilmesin doğan günden.
Burada eleştirdiğimiz veya çok inandığımız her bir Adanasporlunun emeğine saygıyla; yeter ki turuncu eksilmesin doğan hiçbir günden…

30 Mart 2009 Pazartesi

bitmez


• Pek anlamlı bir haftaya başlıyoruz.
• Seçim sonuçlarından kaynaklanmıyor bu anlam, Adanaspor’un yine şanına yakışır bir biçimde kafasını potaya uzatmasına dairdir bahsettiğimiz şey.
• Seçimlerin hayatımızda pek bir şey değiştirmeyeceğini biliriz.
• Biliriz, koşullar değişmedikçe “en nihayetindeki” sonuçlar da değişmez. Orayı geçelim.
• Bu tarafta da Adanaspor’umuzun küçük bir hamleyle kentin sosyal, sportif, ekonomik hayatında birçok şeyi değiştirebileceğini de biliriz.
• Futbolun değiştirici dinamik unsurlarının kendi içinde bir toplumsal bilinç oluşturabileceğini de biliriz. Örnekleri vardır.
_______________

• En azından biz Adanasporluların hayatında futbolun keyifli, şenlikli heyecanlı, coşkulu birtakım farklılıkları yarattığını biliriz hiçbir şeyi bilmesek de…
• Ve biliriz ki Adanaspor zor anların, zor maçların, zor koşulların takımıdır. Gerilimiz ve iddiası yüksek maçları sever. Cephelerde göğüs göğse dövüşür. Geride kalan 2 sezonda bunun birçok örneği vardır.
• İşte aynı durum söz konusudur.
• Yine bir kader anı ve takıma-tribüne çok iş düşmektedir.
• İşin güzel yanı, herkes işin bilincindedir.
• Evet, yabancısı olmadığımız bir sürece girdik ve dilerim yabancısı olmadığımız bir sonuç yine bizi bekler.

Ne demiştik, “biz bitti demeden bitmez!”

24 Mart 2009 Salı

suda savaş


Maç 90 dakika yağmur altında oynandı. Zaten yaklaşık 24 saattir yağan yağmur sahayı yeterince gölet haline getirmişti. Bir de devam eden sağanak futbolcuların işini iyice zorlaştırdı.

Mücadele yalnızca rakiple olmadı bu koşullarda, bir de su ile oldu.

Maçın hemen başında bulduğumuz gol oyunumuzu kontratağa dönüştürdü. Manisa üstümüze gelirken aradan kaçmaları denedik hücum oyuncularımızla. Sahanın azizliğinden dolayı pek başarılı olamadık. İlk yarı boyunca kayda değer bir pozisyon zenginliği yoktu her iki takım için de. Golümüz dışında ilk yarının en şenlikli yanı Turbeylerin meşale gösterisi oldu.

İkinci yarıya, doğal olarak, lider Manisa baskılı başladı. Ama mücadele kesilen Adanaspor rakibine bu süre içinde bir pozisyon verdi. Rafael de bundan yararlanamadı. Bizim için maçın dönüm noktası Mbilla’nın serbest vuruştan gelen topu filelere gönderememesi oldu. Kafa vuruşu az farkla dışarı çıktı. İlerleyen dakikalarda rakibin baskısı arttı ve Ahmet Şahin’in bir zamanlama hatasıyla maçın sonlarında beraberlik golünü kalemizde gördük. Devamında Rafael’in vurduğu bir başka top savunmaya çarpıp çıkmasaydı kaybetmemiz işten bile değildi son 5 dakikada.

Takımımız çok iyi mücadele etti. Bu sahada ve bu rakiple bundan başkası olamazdı. Adanaspor ile ilgili son tahlil şu olabilir: Mücadeleci bir takım olmuştur artık Adanaspor; ama yaratıcı değildir. Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum. Oyuncu özelliğimiz budur.

Bakalım son 7 maç nasıl seyredecek? (Galiba bu maçların çoğu beraberlikle bitecek. Görünen o.)

Not:50 kare foto-yorum'da. Arkası yarın...

22 Mart 2009 Pazar

yine anlamlı bir maç

• 22 Mart Pazar günü oynanan özellikle 2 maç yarınki karşılaşmamızı daha anlamlı bir hüviyete büründürmüştür.
• Altay ve Bolu’nun rakipleriyle berabere kalarak ikişer puan kaybetmesi Adanaspor’u ilk 6 için biraz daha umutlandırmıştır.
• Ama bir tek şartla, Manisa’yı puansız göndermekle hayat bulacaktır bu umut.
• Yoksa umut olarak kalacaktır.
• Unutmamalı, beraberlik Adanaspor’un işine asla yaramaz.
• Buna göre taktik belirlemek sadece hala küme düşmemek için oynamanın bir göstergesi olacaktır.
• Hep iddialı olduk. Bunu devam ettirmek elimizdedir. Manisa galibiyetinden sonra artık “rakibimiz” konumuna gelen takımlarla Bolu’yla, Altay’la karşılaşacağız ve böylece kendi işimizi kendimiz göreceğiz.
• İlk adım, Manisaspor’u yenmekle atılsın. Vira Adanaspor!

Not: “Adanaspor”, Hakan’sız oynama “lüksünden” vazgeçmeli artık, tabi ki amaç Adanaspor’un kendisi ise…

18 Mart 2009 Çarşamba

önce şenlik olsun


Adanaspor.org forumlarında gündemde olan konulardan biri, bu Pazar konvoy halinde veya bağımsız, ama belli bir saatte Çatalan tesislerine gidip takıma moral, güç, sevgi, şefkat, destek vermek… Meşaleler, konfetiler (ikincisini ben ekledim: )) eşliğinde…

Futbol bir şenlikse ve mutlak sevdaysa, yine ve hep yola düşmekse (ki öyledir) tabi ki varız. Antrenman yapan turuncu formaları görmek için de varız, içinde Adanaspor adı geçen her yerde varız, Adanaspor içinse sebepsiz de varız.

“Bizler inandık siz de inanın” demeden de varız, bir başına inanarak da varız.

Turuncu bir gün batımında şehrin sınırlarına varırız; şarkılar, şenlikler… Bir hayalden bahsedilir, gelecek güzel günlerden… Varız, varırız…

16 Mart 2009 Pazartesi

olmak ya da...


Sorumluluk Almak
• Adanaspor bu sezon her skoruyla bir sorumluluk üstleniyor. Tabiî ki bu sorumluluğun içeriği değişiyor bahsettiğimiz sonuçlara göre. Bir yenilgi veya tatsız bir beraberlikle bu, kümde kalma sorumluluğu oluyor işte bir galibiyetle de en azından ilk 6’da yer almaya dönüşüyor bu. Yalnızca bizden kaynaklanan bir enteresanlık değil yaşananlar. Hep söylüyoruz, aslında pek denk takımların mücadelesine sahne oluyor 1.lig. Garip zannettiğimiz skorları tekrar tekrar sıralamaya gerek yok. Hatırlayın, Kasımpaşa’dan bir araba gol yiyen Karabük aynı tarifeyi dönüp Manisa’ya uyguluyor. Böyle onlarca örneği hep birlikte verebiliriz.
• Sorumluluk almanın bir diğer boyutu direkt Adanaspor’un, Adanasporluluğun kendisinden kaynaklanıyor. Epey zamandır hiç sıradan işler yapmadık. Hep “ötelerde” olduk. Uçlarda gezindik. Güzel bir ayrıntıdır bu bizim için (bence). Hepimizin bildiği gibi farklı bir sıfatımız da oldu bu anlamda: “6. sezondur aynı ligde oynamayan takım” ( Not: Acaba bu da ayrı bir rekor değil midir?). Şimdi bu sıfatı bir sezon daha sürdürüp 7.’ye bağlamak için önümüzde 8 (ve dilerim + 2 maç) var. Yukarıda vurgulamak istediğimiz o dalgalı oyun “haletiruhiyemiz” her taraftara her hafta ayrı bir yorum yaptırıyor. Ve fakat büyük bir bölüm vazgeçmedi inadından. “Biz Bitti Demeden Bitmez” yeni bir sloganımıza dönüşüyor tribünde. Bu slogana takımımız bir katılıyor bir katılmıyor. Ama işte bunu bir sonuca bağlamanın tam zamanıdır. Artık “her takımı yenebiliriz, her takımı da yenilebilir” söylemini “biz kesinlikle her takımı yeneriz”de sabitlememiz gerekiyor. Takımların hemen hemen hepsini izledik bir şekilde. Çoğu zaman mevzu mücadeleye dayanıyor.
• Son paragraf şöyle; bu pazartesi önemli bir dönemeçtir, diyelim. “Manisa’yı yenmek hedefe odaklanmak” olsun. Bu, bir tür sınavımız olsun. Takımın ve taraftarın son sınavı olsun. Bahsettiğimiz o “Araf”tan gayri geçmek olsun. Adanasporluluğun bilinciyle, nihai sorumluluğu üstlenmek olsun…

13 Mart 2009 Cuma

adanaspor maç bileti


Joe HAVALANGE “ben buraya futbol denen oyunu pazarlamaya geldim” diyerek FİFA başkanlığına soyunur ve futbolun o amatör çehresini hakikaten değiştirir. Zamanla futbol, çok uluslu şirketlerin at koşturduğu en verimli ticari olan olur. Sömürü zinciri Afrika’da en yoksul Asya’ya kadar uzar.
Bu durumu bir başka şekilde saptayan Sergio Cragnotti “başka hangi malın üç milyar alıcısı vardır?” diye sorar aslında yanıtı kendi içinde bir cümleyle. Futbolun içindeki ve aslında futbolun önündeki kar-zarar hesabı uzun bir yazının konusu. Burada lafı biz Adanaspor’a bağlayalım:
Uzanlardan beri Adanaspor A.Ş. olarak yönetiliyor. Hoşnut olup olmamamız bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçi bu da ayrı bir yazı konusu, bunu da geçelim.
Adanaspor’un veya bazı Anadolu takımlarının A.Ş. olması, yazının girişinde vurguladığım noktalar itibariyle, futbola dalan “çok uluslu” veya yerel sermayenin Batıdaki fotoğrafını vermez. En azından şimdilik vermez. Bizimki daha çok taşra tipi: )) bir anonim şirketleşme olarak görünür, yani biz tribünden bakınca öyle görünür. Avrupa standartlarında bir futbol endüstrisi hakiki egemenliğini buralarda kurmuş değil. Bu, işin şimdilik olumlu yanı…
Tribündeki adamı A.Ş. ne kadar bağlar, bilmiyorum. Ama yönetim ister A.Ş. olsun, ister belediyeci olsun, ister partici olsun, ister bağımsız işadamı olsun, ister bir tür dernek olsun onu en çok şu ilgilendirir: “Futboldaki biricik sevgilimi hafta sonları görmek isterken be ne kadar özveride bulunabilirim?”
(Evet, Bayram Akgül kayıptan bir takım yarattı; ama bunu Adanasporluluğun dirayetiyle yaptı. Kayda değer bir mazisi olan, bir tribün birikimi olan, belli bir başarısı olan, alt liglerde defalarca şampiyon olan, Avrupa’da mücadele eden, gol kralları çıkaran, süper ligde şampiyonluğu kıl payı kaçıran bir camiada yaptı. Bu sebeptendir ki diyoruz, o camianın aşağıda belirteceğimiz küçük beklentisine kısmen de olsa kulak versin.)
Ve tribün gözlemimiz şudur: Taraftar Bayram Akgül’ü seviyor ve ona inanıyor.
Yani taraftar aslında kulübü bir A.Ş. olarak görmüyor, belki bu durumun farkında bile değil. Adanaspor, Adanaspor’dur! O, mazisi olan Adanaspor’u yeniden getirdiği için seviyor başkanını ve “başkan” olarak seviyor.
“Tek Beklenti” şudur. İletelim dedik: Sayın Bayram Akgül, dendiği gibi “Adanaspor’un sahibi değil sahipleneni” olarak kalın, hep öyle kalın. Adanaspor taraftarının da taraftar olarak kalabilmesi için de lütfen bari son haftalarda şu bilet fiyatlarında bir ayar yapın. (bakın ligin zirvesindeki Manisa bile maratonu 1 liraya veriyor)
Tribüne de bu anlamda küçük bir yatırım yapın. Eninde sonunda Adanaspor kazanacak!

11 Mart 2009 Çarşamba

gençlerimiz

Adanaspor’da milli gurur yaşayan oyuncuların sayısı her geçen gün artamaya devam ediyor.Genç futbolcu Okan Salmaz’ın başarısının ardından Sergen Ekinci ve Turhan Alper Turgut U-15 Milli Takım kampına çağrıldı. Turuncu Beyazlı takım Akademi ligine katılmamasına rağmen dikkat çeken iki futbolcu Önümüzdeki hafta Riva Tesislerine giderek bir dizi eğitime tabi tutulacaklar.Öte yandan Altyapıda bazı kategorilerde oynayan futbolcularında önemli takımlar tarafından izlendiği ve transfer teklifleri geldiği açıklandı.

Adanaspor Altyapı Sorumlusu Eyüp Arın Milli Takıma giden futbolcuların sadece kendisini değil tüm Adana’yı gururlandırdığını belirterek bu başarıda en büyük payın Başkan Bayram Akgül olduğunu söyledi. Altyapı sorumlusu Tuncay Sakçıları’nda elinden geleni yaptığını vurgulayan Arın "Önümüzdeki yıllarda birçok futbolcunun kamuoyu önünde adından söz ettirecektir. Tüm ekip olarak yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Açılan yaz okullarından yetenekli gençleri tespit ederek geleceğin futbolcularını yetiştiriyoruz. Sergen ve Turhan’da takımımızı Ay –Yıldızlı forma altında başarıyla temsil edecektir’’dedi

adana'da sevinen yok/ekrem al hariç

* Berabere biten maçın ardından her iki takım da üzgündü. Adanaspor galip gelip aşağıdan iyice uzaklaşmak istiyordu (bizim hocanın zaten ilk altıyı düşünecek mecali yok), Karşıyaka da 3 puanla ilk ikide kalmayı sürdürmek istiyordu.
* İki takımın da istediği olmadı ama Ekrem Al sahadan istediğini alıp gitti. Eğer 5. hocamız olmasaydı temelli gitmişti ya. Fakat Bayram Akgül, hiç olmazsa onca para harcadığın Adanaspor’un selameti için dizginleri ele al, bu hocanın tuttuğu yol, yol değil. Evimizde hep tepedekilerle oynayacağız. Bu anlayışla bir puanlar başımıza bela olacak.
* Bizcileyin bir takım Karşıyaka. Rakibi incitmek için yazmıyorum. Zirveye nasıl gelebilmiş hala anlayabilmiş değilim. Yerinin takımı olsaydı bizim hocanın sahaya sürdüğü bu Adanaspor’u rahat yenerdi. Ama İzmir’den gelen Karşıyaka taraftarına diyecek sözümüz yok, onlar şampiyonluğu hak etmiş durumda.
* Turbeylerin ve Karşıyaka taraftarının performansı sahadakilerden çok daha iyiydi. Karşıyaka’ya şampiyonluk yolunda başarılar diliyoruz. Dilerim örneğin bir Kasımpaşa yerine onlar ilk ikide olup süper lige çıkar.
* 70 dakika oyuncu değiştirmedi hoca. Bu da onun beraberliği kurtarma derdinde olduğunu gösteriyordu. Ama Karşıyaka golü hesabını bozdu. Bir iki hamle yaptı sonra. Fakat oyuna aldığı oyuncular yeterince hazır olamadığından verimsizdiler.
* Hazır olmayan bir İlhan’ı oyuna almak ve onu tribün önünde zor durumlara düşürmek ayıptır. Yüreğiyle oynayanları da görmezden gelmek Adanaspor’a ihanettir.
* Onur’a, Cem’e kızamıyoruz. Onlar elinden geleni yapıyor. Hakikaten iyi niyetliler. Ama ellerinden gelen beceri onları kulübede veya bir alt ligde tutar, bu ligdeki Adanaspor’da değil.
* Ersan Adem, en iyilerimizdendi.
* Fevzi yine lokomotifimizdi.
* Yunus, Murat orta sahayı direkt geçen rakip forvetle hep boğuştu.
* Ahmet Şahin hatalı yedi golü. Ama iyi toplar da çıkardı.
* Metin ikinci yarı açıldı biraz.
* Cemre’yi anlayabilene aşk olsun.
* Mbilla’nın bir yardımcısı olsaydı daha etkili olurdu.
* Hakem’e gelince, inanın hakem bizim hocadan daha aciz değildi!



Maç fotoğrafları da ( Karşıyaka hatırına 35,5 fotoğraf: )) foto-yorum’da.

TIKLAYINIZ

Not: Şu cümleden sonra Ekrem Al için lig sonuna kadar ve sonsuza dek tek satır bile yazmayacağız. Söz...Yok sayıyoruz onu...

7 Mart 2009 Cumartesi

hoşgeldin kaptan


Sonunda Hakan affedildi. Geç kalınmış bir karar. Keşke daha önce yani Giresun maçından önce bu iş hallolsaydı da şu iki maçta o 4 puanlık kaybı yaşamasaydık. Tamam, bir garantisi yok Hakan’lı kadronun umduğumuzu yapabilecek olması, ama ihtimaller dâhilinde baktığımızda Hakan’ın varlığı mutlak bir avantaj oluştururdu lehimize.

Neyse, Karşıyaka maçı öncesi “hiç yoktan iyi” olan bir karardır bu. Hakan oynadığı takdirde, bu zor maçı alma mücadelesinde bir adım önde olduğumuz inancındayım ve Hakan bizi mahcup etmeyecektir.

Hadi Hakan, sana inananlar için de ekstradan koş, savaş… “Müessesenin ikramıdır” hesabı, bu bile galibiyet için yetecektir.

6 Mart 2009 Cuma

kayseri maçı üzerine ama karşıyaka'ya doğru


Söylenecek çok söz var aslında. Fakat yine de aşırı eleştirel olamıyor insan. Netice itibariyle; "Haftaya maçımız var yine!"
"Kayseri Üzerine" başlıklı bir yazıdan beklenti, Kayseri deplasesine yöneliktir muhakkak. Ancak ne yazık ki Kayseri deplasesi üzerine yazı yazacak, paylaşımlar yapacak kadar sağlıklı değiliz. Aldatılıyoruz çünkü! Biri çıkıp bize "Hedefimiz kümede kalmak kardeşim." demedikten sonra da bu fikir ne yazık ki değişmeyecek. Lütfen artık ilk 6 demeçleri okumayalım, görmeyelim. Lütfen!
Kayseri özetini de müsaadeyle Ekrem Al üzerine yapmak istiyorum.

Ekrem Al Üzerine;


*Bizi Kayseri ayazında donmaktan, Hakan gibi, Habip gibi, Mbilla gibi, Ersan gibi savaşçı ruhlarımızın mücadelesi, kurtarabilir hatta ısıtabilirdi. Ancak 3 yanlışınız 1 doğrunuzu götürdü hocam ve donduk kaldık.
*700 km yol. 07.00 – 21.00 arası mesaide olmamız gerekirken, tribündeyiz. Burhan için mi, Cem için mi, Onur için mi? Kendi egolarınız ve oyun(!) anlayışınız, lütfen sevgi değerlerimize tecavüz etmesin artık sayın hocam.
*Haftalardır inanılmaz hatalar yapıyorsunuz sayın hocam. Belki sizin mantalitenize göre -bu mantaliteyi ligde kalmak üzerine kurduğunuzdan artık eminiz- bunlar doğru hamleler olabilir. Ancak çıkın açıklayın, "Hedef ligde kalmak" diyin. Eyvallah diyelim biz de. Hayallerimiz de o iğfale uğramayıversin bir zahmet ve yeni sezona daha diri hayallere girebilelim.
*Kartalspor maçında Hakan'ın çıkması hataydı. Ancak oyuna aldığınız Kibong sizi ipten aldı. Cemre dururken, Emre'yi oyundan almanız ise bir başka hataydı. Ancak Cemre'nin yürüyecek hali yokken, attığı gol, bu hatanın da üzerini kapattı. Sadece tepkimizi erteletti ama hatalarınız aslında bizde sabitti.
*Giresun deplasmanında 80 dakika maçı seyretmeniz mevzusuna hiç girmek istemiyorum. Zira 4 gündür bu duruma fazlasıyla hayıflandım ve nasıl kaçar 3 puan diyerek kendimi yedim durdum.
*Hocam, "Kadromuz yeterli değil, hedef ligde kalmak, bu hedefe de emin adımlarla yürüyoruz" diyin. Siz de, biz de rahatlayalım.
*6 maçta 11 puan. 3 galibiyet, 2 beraberlik, 1 mağlubiyet. Fena bir istatistik değil esasen. Amma ve lakin daha fazlasına gücümüz vardı! Başarısız değilsiniz belki ama başarılı da değilsiniz.
Sevgilerimle,
Cem Kaplanoğlu

4 Mart 2009 Çarşamba

erciyes1 adana1



* Adanaspor Erciyes deplasmanından 1 puan alarak en azından küme de kalma yolunda olumlu bir adım daha attı.(hay Allah, neler yazıyoruz öyle)
* Başkanımız her ne kadar hala ilk 6 inancını koruyorsa da bunu galiba Ekrem Al’a bakmadan yapıyor.
* Ekrem Al’ın ilk 6 için zerre kadar inancı yok. O, Giresun ve Erciyes deplasmanlarından alınan birer puanlara dünden razı. Rıdvan Dilmen’in bir deyişiyle aktaralım; “Ekrem Al’a bu iki maçtan al sana birer puan deselerdi, hayatta o kadar yolu gitmezdi, şu 2 puana razı olurdu.”
* Hakan’ın ne yaptığını ve onu neden kadro dışı “bıraktırdığını” açıklasın Ekrem Al. Adanaspor camiasının şerefiyle mi oynadı o devre arasında, yoksa oyundan alınmasına sıcağı sıcağına fevri bir tepki mi verdi, oynama isteğiyle doluyken ve takım kaptanıyken…
* Biz bu anlamda Hakan’ın samimiyetinden kuşku duymuyoruz; ama daha önce de yazdığımız gibi Ekrem Al’a artık hiç inanmıyor ve güvenmiyoruz.
* Burada babamızın oğlu için yazı yazmıyoruz, kendi istikbalimiz de mevzu bahis değil, derdimiz ille de Adanaspor! Fakat hocanın derdi “bizim bu davamız” asla değil.
* Hoca şansıyla yoluna devam eden hocamızı bu hafta da “şapkadan çıkardığı” Burhan kurtarmıştır. O “talih” golü dışında bir şey yapmayan Burhan’ı sonunda takıma monte etmiştir. Kendisine hayırlı olsun…
* Kimin oynayacağı elbette hocanın bileceği iş, istesek de karışamayız. Ama bu vaziyet, bizim fikirlerimizi söylememize engel değil. Şimdiki Adanaspor’u tribündeki herhangi bir Adanasporlu bile hocadan çok daha iyi tanımaktadır. Burhan’a gelinceye kadar orada oynayacak en az üç futbolcu var Adanaspor’da üstelik “takımına inanan” futbolculardır bunlar.
* Yine söylüyoruz, hocanın derdi öncelikle asla Adanaspor değildir. Onun derdi kendi tayfasına ve dolayısıyla kendine sezon sonunda bir istikbal hazırlamaktır.
* Bu hoca için bir şey yazmayacaktık güya, ama gelişmeler bizi adeta buna mecbur etti.( Bu iki maçın kaybı bizim hanemizdendir 4 puan olarak. Kazanılan 2 puanın kahramanı da(!) Ekrem Al'dır, kaçan 4 puanın sorumlusu da... Ligin en zayıf iki takımında kalan bu puanları aramayalım.)
* Hoca “kendi adamı bellediği” futbolcuları oynatmak isterken Adanaspor’un kimyası ve dengesiyle oynamaktadır. Adaletsizlik yapmaktadır. Dileriz tüm bunlar ileriki günlerde elimizde patlayıp da yeni bir vakaya sebep olmaz.

3 Mart 2009 Salı

çocuk tribünü


*Bir çocuk tribünü oluşturulsun.

*Anneler, babalar, ablalar hep birlikte gelsin maça.

*Orada bir canlılığın nasıl coşku yarattığı hemen fark edilecektir.

*Akşam saatlerinde foto-yorum’da “babalar ve oğullar” fotoğrafları yayımlayacağız, kısmen göreceksiniz, siz de zaten tanık oluyor veya uyguluyorsunuz, büyükler küçükleri getiriyor maça.

*Bu anlamda yönetim de bir katkıda bulunsun. (biz yönetimin şimdiye kadarki fedakârlıklarını görmezden gelmiyoruz elbette, ama bu hamle Adanaspor’un geleceği için atılabilecek en büyük adımlardan biri olur)

*Bu hafta sonu Türkiye’nin TV’den izleme fırsatı bulabileceği Adanaspor-Karşıyaka maçına, Adanaspor forumlarında da birçok arkadaşın dile getirdiği gibi, bu tür bir şenlikle de hazırlanalım. Cıvıl cıvıl bir Adanaspor tribünü için…

Çağrımızı yineliyoruz...
Her şey Adanaspor için…

27 Şubat 2009 Cuma

bir bu eksikti


Hakan Kadro DışıKartal maçı devre arasında neler oldu bilmiyoruz. Neler yaşandı da Hakan bu cezayı aldı? Kurcalamak istemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa o da Hakan’ın bu takımın vazgeçilmez bir ismi olduğudur. Şimdi görece bir kötü dönem geçiriyor olabilir. Hakan gibi inisiyatif kullanabilen bir futbolcunun, sorumluluk üstlenebilecek özgüveni olan birinin, takımı her an hareketlendirebilecek bir potansiyelin kadro dışı kalması anlamsızdır ve de Adanaspor açısından olumsuzdur. Sorun Adanaspor ile Hakan arasında mı, yoksa Hakan ile Hoca arasında mı? Durum ikincisi ise, burada aklıselim devreye girmeli ve bu mesele çözülmeli. İş işten geçtikten sonra, önemli puan kayıplarından sonra yazacaklarımızın hiçbir anlamı kalmaz.

Hocanın bariz tercih hataları var bizce. Bu da sahaya ve sonuca yansıyor. Bu hafta “antrenör şansı” devreye girmiştir ve akabinde “kadro dışı kalan” Hakan olmuştur. Hocanın özellikle oyuncu değiştirmedeki (örneğin aslında Hakan'ın değil de Cem'in çıkması gerektiği; aslında Emre'nin değil de Cemre'nin çıkması gerektiği) tercihleri dua etsin ki bu haftalık elinde patlamadı. Yoksa Giresun deplasmanına takımı bu kez büyük olasılıkla Ali Asım götürürdü.

Yarın çok geç olabilir.

Deplasman filan bahane olamaz, Giresun ve Erciyes maçlarındaki olası puan kayıplarının tek sorumlusu Ekrem Al olacaktır!

uşakspor

Duyduk ki Uşakspor ligden çekilmiş (veya çekilme aşamasında). Özellikle Uşakspor taraftarı açısından çok üzücü bir durum bu. Neler hissettiklerini onların, bizden başka bilen olamaz. Dileriz en kısa zamanda sahalara dönerler. İsmail Eğriparmak'ın 21 Kasım 2008'de kaleme aldığı ve olabileceklerin haberini verdiği yazıyı sizlerle paylaşalım:

_________________________

"Yakın zamanlarda Bank Asya 1.Liginde (O zamanki adıyla 2.Lig A Kategorisi) mücadele vermiş olan , Türkiye 2.Liginde ilk yabancı oyuncu oynatan kulüp olan, 2004 yılının Aralık ayında Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ile mücadele etmiş olan, yine Türkiye liglerinde 7 hafta önce şampiyonluğu garantilediği için statünün değişmesini sağlayıp Türkiye’de bir ilke imza atan ve Aşigolar diye tanınan Uşakspor’un şu anki hali içler açısı.

Bizler de sporsever olarak bu duruma kayıtsız kalmadık ve Uşakspor’un şu anki halini gündeme getirmek istedik. Hiçbir Uşaklının takımına sahip çıkmadığı bu takım, bugün itibariyle 3.ligdeki son günlerini yaşıyor. Lige 14-20 yaş arası futbolcularla devam eden bu takım 3.Lig 3.Grupta oynadığı 13 maçta hiç puan alamazken,2 gol atıp kalesinde 55 gol gördü."

*Kulübün kapanıp,maçlara çıkamamasını en iyi biz Adanasporlular biliriz..Uşakspor’un bir an önce bu kötü durumdan kurtulması dileğiyle.

17 Şubat 2009 Salı

şer üçgeni

Enteresan rapora ve ertelemeye ve federasyona ve üç noktaya dairdir...

Not: Aşağıdaki yazıda geçen "Kayseri" eleştirisi doğrudan bu tezganın muhataplarınadır. Kayseri taraftarıyla en ufak bir ilgisi yoktur.


“Kayseri”nin Koyunu Sonra Çıkar Oyunu

Deyim böyle değil biliyorum, duruma ve dolayısıyla Kayseri’ye uyarladım. Tam oturdu. Olanları her yerde okumuşsunuzdur. Şimdi nerden girelim yazıya. Söyleyecek o kadar çok şey var ki. Sıralayalım madde madde:

* Bayram Akgül, diğer takımların onca milletvekili, belediye başkanı ile nasıl mücadele edeyim tek başıma, demişti. Bakın haklıymış. Az bile söylemiş, şimdi koca koca doktorlarla da mücadele edecek, tıp fakülteleriyle de, yani o Hipokrat yeminlerini yutanlarla. İnsan o raporu yazarken hiç utanmaz mı, o gerekçeyi yazarken. İmzalarken. Federasyona yollarken…

* Kayseri Erciyes kötü bir hafta geçirdi. Hoca değiştirdi. Futbolcular para sorunu yaşadı. Evren’in de ifadesiyle takım yeterince antrenman yapamadı ve işi Kayseri usulü halletti. Çünkü takımın zamana acilen ihtiyacı vardır, toparlanmak lazımdır. Peki, insan bu tezgâhı düşünmekten bile utanmaz mı? Bunların ar damarı gayri çatlamaz mı? Bundan böyle “o cenahtaki Kayseri” bizim için “Bizans oyunu” deyiminden dolayı Bizans’ın kendisi olmaz mı?

* “Akut Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu” nedeni ile sipariş rapor alınır efendiler. Yani öğretmensindir, memursundur, o gün canın işe girmek istemiyordur, ya da iki gün kafa izni vermişsindir kendine, bir tanıdık doktora gider bu raporu alırsın. Sevgili Ali Cem’in dediğine göre bunun bir de grup indirimi vardır. O da soruyor, bundan faydalanmış mı hesapçı “o Kayseri!” 22 kişi bre… ne oldu, hala karantinaya alınmadı mı Kayseri? Merak ediyoruz, bu gerekçeyle kaç maç ertelenmiş? Bu çaresiz "hastalığı" çekerken, şu mevsim koşullarında kaç futbolcu mücadele ediyordur, rapora filan ihtiyaç duymadan, merak ediyoruz...

* Kayseri, Akp’nin gizli başkentidir. Hiçbir futbol mazisi olamayan, futbol saltanatı doğrudan Akp saltanatına göbekten bağlı olan Kayseri’ye o koca stadın yapılması da bunun bir göstergesidir. Bu anlamda fazlasıyla sahipli Kayseri, sahipsiz Adana’yı döver, fena halde döver, bizim de şurada hislerimiz incinir, öfkemizden yumruğumuzu ısırırız, işte şuraya hiddetli bir iki yazı yazarız, o kadar. Erciyes bulunduğu ligde önce müdafaa edilecek sonra da muhafaza edilecek, eh önümüzdeki sezon da Allah’ın izniyle şampiyon edilecek.

* Ama Sayın Adana Valimiz, “sahipsiz Adana” lafını sevmediniz, şu fotoğraf bile Adana’nın ne kadar sahipsiz olduğunun kederli bir fotoğrafıdır. Lütfen bakınız…

* Peki, bu numarayı yutan, yutmuş gibi görünen, yutmak zorunda olan federasyona ne demeli. Biz bir şey demeyeceğiz. Hafta içinde Galatasaraylılar bir şeyler söylemişti, anlaşılan az bile denmiş… Gerçi o zavallı federasyoncular ne yapsın, kimseye değilse bile Akp’ye biat etmek zorundalar.

* Kayseri’yi Erciyes’e Erciyes’i de Kayseri’ye ters yüz eden yani anasını boyayıp babasına satan “bu zihniyeti”, kendi vicdanlarına havale ediyoruz. Allah’ınızdan bulun.

________________________

Sevgili futbolcularımız, ne zaman ve hangi şartlarda oynatırlarsa oynatsınlar “o Kayseri”yi yenmek boynunuzun borcudur artık. Bu bizim için şampiyonluk kadar değerlidir.

_________________________

Sayın yöneticilerimiz, lütfen bu işin peşini bırakmayın. Bu kurnazlığa karşı onlara “haysiyetli” olmanın önemini anlatın, “her şey ille de kazanmak değildir”i öğretin.

Not: Okuyunuz “Akut Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu”. Yahu adamlar “spor yapın” diyor orada: ))

Üstelik; Kendi evimizdeki maçı, öteki Kayseri yüzünden neden biz cumartesi oynamak zorunda kalıyoruz? Birçok insan o gün işinde gücünde, herkes şimdiden “maça nasıl gideriz”in hesabını yapıyor. Ama bu kadar çifte standartçı olduğunuzu böylesine belli etmeyin bari.

Biz üst üste 3 lig düştük. Yetmedi kapandık. Bir yıl uzak kaldık her şeyden. Bu arada hayata bile küstük. Amatörden bile dönmeye razı olduk. Ama böylesi bir cinliğin kırıntısı bile geçmedi hiçbir Adanasporlunun aklından. Peki, bu da bizim farkımız olsun.

"Kayseri Erciyes taraftarlarının kendi yorumunu okumak için burayı tıklayınız."

8 Şubat 2009 Pazar

hatırlarken


Henüz lise öğrencisiyiz. Bir çarşamba günü okuldan kaçıp Adanaspor-Beşiktaş kupa maçına gidiyoruz. Bizde o zaman da inanç ve tutku sonsuz. Fakat takımın hali vahim. Yani takımın kazanma isteği ve gücü bizimkinin çok gerisinde kalıyor: )) Çok kötü oynuyoruz. Yanımızda bir amca bağırıyor, çağırıyor, takıma hiddetleniyor. En son dayanamıyor, “Ulan!” diyor “Allah hepinizin belasını versin!” şeklinde lanetini tamamlıyor.

Müdahale etmiştik. “Baba yapma, Allah belanızı kaldırsın de ki takım biraz düzelsin.” Amca bize şöyle bir bakmıştı. Yaklaşımımızı belli ki takdir etmişti: “Haklısınız yeğenler.” demişti mahcup bir gülümsemeyle.

O noktadan sonra biz maçı 5–0′dan 5–1′e getirmiştik. Ötesine zamanımız yetmemişti: ))

6 Şubat 2009 Cuma

tv


"Futbola giden yolu giden yolu kapatmanın bir başka şekli de onu televizyonlara hapsetmektir. Futbolun hayatına dayanan sayısız küçük hikâyeler ancak ve ancak tribünlerde yazılır. Yoksa televizyonlarda sonu gelmez pazarlıklara, hesaplara, hesaplaşmalara, gevezeliklere, dalaverelere dönüşerek insanından (ki bu insandan kastımız tribüncülerdir) uzaklaşıp bir ‘piyasaya’ nesnesi olmaktadır. Kurtuluş yalnızca tribünlerdedir. Futbol ağaları bunun farkına elbet varacak, ama Kızılderili reisin dediği gibi iş işten geçmiş olacak ve beyaz adamın elinde sibobu içine kaçmış işe yaramaz bir futbol topu hayaleti kalacak."

tribünlerden ritüelller


Maç kötü giderken “yer değiştirmenin” tribüncüler için vazgeçilmez bir ritüel olduğu tartışılmaz bir gerçeğe dönüşmüştür adeta. Hepimizin bu tür anıları vardır. Tribün muhabbetleri serisinde bunlara değinmiştik. Bir tanesini daha paylaşalım bu anların:
Adana’da oynadığımız Şeker maçı… O belalımız Şeker. Neyse bunlardan ilelebet kurtulduk:)) Takım bir türlü gidemiyor rakip kaleye. Çabalar boş. Maratonda bir umutsuzluk. İşimiz işte yine totemlere kaldı, yani taraftarın bireysel uğur girişimlerine:))
Ufak tefek ayak veya yer değiştirmeler, sigara yakmalar da fayda etmiyor. En son maratondan bir amca bu girişimlere son noktayı koydu.
— Ulan, olmazsa maratonla kapalı şöyle bir yer değiştirelim yav!
Tabi biz bunu yapamadık ve o maçı 2–1 kaybettik:((

5 Şubat 2009 Perşembe

saklı hikayeler


Boş tribünler ne ifade eder? Bunu anlamak için tribüne gidip en kimsesiz haliyle ona şöyle bir bakmak lazım, deniyor. Eduardo Galeano’nun da yazdığı gibi boş stattan daha hüzünlü bir yer yoktur. Öğrencisiz okullar, seyircisiz tiyatrolar birbirine benzer hisler uyandırır. Seyircisi gitmiş tiyatrolarda artık replikler uçuşur havalarda, fuayede, kuliste… İnsansız olamayan bu mekânlar sessizlikte bile bir şeyler mırıldanır. Hatta kulak kesilirseniz bağırır:

* İşte Miliç‘in zarif gollerine sevinen çığlıklar hala duyuluyor.
* Güney kale arkasında İnter maçının coşkusu, Özer‘le öne geçmemizin sevinci yankılanıyor.
* Bir ölüm-kalım maçında Boluspor’u 2–1 yendiğimiz günün şarkıları o ruhsuz betonlarda dönüp duruyor.
* Eskişehir, Konya, Denizli maçlarının tezahüratları maratonda dalgalanıyor hala.
* Küme düşerken Zonguldakspor’dan yediğimiz golün hıçkırıkları var o tribünde, dinleyin.
* Hayır, dilsiz değil o boş tribünler.
* Duyabilirseniz orada (kişisel) futbol tarihimizin (de) kaydı tutulmuştur.

_________________________

Not: Bu yazıya (affınıza sığınarak) Eduardo Galeano’nun “Stadyum” adlı denemesi ilham vermiştir.

Adana: 1 Sakarya: 0


Adanaspor yine taraftarını 90 dakika heyecan içinde bırakarak maçı tamamladı. Biz bu tatlı eziyete razıyız. Yeter ki 3 puanlar gelmeye devam etsin. Ama bizim de evimizde rahat bir 90 dakika tamamlama hakkımız var diye düşünüyoruz ve bu hakkı kullanmak istiyoruz: ))

Tribünler yüzde 70 oranında doluydu, buna kapalıyı da katıyorum. Maratondaki yoğunluk da çok iyiydi. Sakaryaspor taraftarı da bin kilometreye yakın bir mesafeden 200 civarında bir grupla takımlarının yanındaydı. Üç puana sevindik kendi adımıza, ama işin doğrusu Sakarya’dan kalkıp gelen onca insanın o kadar yolu üzgün dönmelerine de içimiz burkulmadı değil. Ne yaparsınız ki futbol böyle bir şey, herkesin mutlu olduğu bir ortak nokta pek yok. Sonraki maçlarda toparlamaları dileğiyle…

___________________

* Geçen haftaki Adanaspor’u çok aradık.
* Bugün takım biraz ağırcaydı.
* İleri giderken yeterince seri değildik.
* Orta sahada fazlasıyla ağırkanlı hareket ettik.
* Orta sahanın hücum oyuncularını beslemesi yine beklediğimiz gibi değildi.
* Golü bu kez biz duran toptan bulduk.
* Cemre kuzey kaleye maraton tarafından bir serbest vuruşta arka direğe kemre bir top attı, defansa da çarpan top kaleye girdi ve maçtaki tek golümüz bu oldu.
* Net pozisyonlarımız çok oldu.
* Fakat son andaki hamleler yetersiz olunca ikinci golü göremedik.
* Sakarya da özellikle son dakikalarda net fırsatlar bulduysa da bunlardan yararlanamadı.

_____________________________

Fevzi ve Emre yaptıkları baskıyla rakip savunmadan iki top çaldı, bunlar çok net şanslardı ama dediğimiz gibi son andaki yetersizlikler maçı rahat bitirmemize engel oldu. Sakatlanan Onur’un yerine giren Hakan Robenvari hamlelerle rakip savunmanın arasını sızdı fakat yine son vuruşlar o emeği bir şenliğe dönüştüremedi.

Zor bir maç oldu. Bu olağandı, beklediğimiz bur durumdu aslında; çünkü Sakarya da son bir umut için mücadele edecekti, öyle de oldu.

Neticede kazanan taraf olmak çok güzel.

Tribünden ve sahadan kareler foto-yorumda, tıklayınız.
http://www.kaplanpenche.org/fotogaleri/adana_sakarya

2 Kulüp Arasındaki 7 Benzerlik/Fark


Burada Adanaspor ile Sivasspor’u karşılaştıracağız. Derdimiz bir tarafı övmek, diğerini yermek değil. Bir tahlildir sadece. İçinde elbette bir Adanasporluluk olan tahlildir. Özneldir yani.

1. Sivasspor’un yükselişi, Adanaspor’un inişi siyaseten olmuştur. Bu işin benzer yanı. Fark yükselişte ve düşüşte. Tahterevallinin müdahaleli “dengesinde”. Bunu sahada “kollanma anlamında” söylemiyorum. İşin sahaya kadar gelen maddi boyutundaki kollanmayı kast ediyorum. Bakalım hangisi önce bitecek Akp yükselişi mi, Sivasspor yükselişi mi? İkisi aynı anda mı olur yoksa? Kim bilir!
2. Adanaspor yükselişi sivil inisiyatife, Adana’nın o zamanki dinamiklerine (70lerin sonu, 80lerin başı), çiftçi, esnaf “müdahalesine” bağlıdır ve aynı zamanda Adana’nın yükselişine bağlıdır. Sivas’ın yükselişi bildiğiniz koşullar bağlıdır.
3. Adanaspor’un Miliçli, Gündüz Hocalı, Tamer Güneyli dönemlerin uzun vadede, alt yapıya bağlı bir Anadolu direnişiydi. Sivasspor’unki Bülent Uygun’a ve onun elindeki imkânlara bağlı bir başka Anadolu hareketidir.
4. Kurumsallaşmayı, takım değil kulüp olmayı Adanaspor yükselişinin temelleri olarak almıştır; Sivasspor hâlihazırda iyi bir takımdır, şampiyonluk iddiası ve kalıcılığı daha fazlasına bağlıdır.
5. Bizim süper ligdeki güzel günlerimiz çoktan mazi olmuş zamanın bir tesellisidir. “Genç Adanasporlulara anlatacağımız hatıralarımız var”ın bir malzemesidir; Sivasspor’unki şimdiki zaman kipine dairdir, keyfi doyasıya çıkarılmalıdır.
6. Her ikisinin de iddialı, genç başkanı vardır. Ancak, biri en iyi futbolcusunu şampiyonluk kovalamacasındaki en güçlü kozunu satmak için gönüllüyken diğeri en önemli gol silahını satmamak için direnmiştir.
7. Adanaspor hala “bir yalnızlık şarkısını” söylerken Sivasspor “beraber yürüdük biz bu yollarda”yı terennüm ederek ilerlemektedir.

30 Ocak 2009 Cuma

üç turuncu


Birkaç yazı altta Arjen Robben’den bahsetmiştim. Şimdi bunu bize bağlayalım. Adanaspor’un Robben’i vaktiyle kimdi? İzlemiş olanlar çok iyi hatırlar ve onaylar ki o Ümit’ti.

Samsunspor’dan 1984 civarında transfer edilmişti. Onunla birlikte bir futbolcu daha alınmıştı ama diğeri Ümit’in yanında sönük kalmıştı. Sağ kanadın adeta sihirbazıydı. Topu aldığı zaman bilirdik ki bir şeyler olacak. Özel bir seyirci topluluğu olan Ümit mutlaka bir şeyler yapardı. Onun 4–4 berabere biten bir Tarsus maçındaki golü aslında golden önceki tüm hareketleri hala belleklerdedir. Hakikatte biz Robben’i izlerken az da olsa bir nostaljiye dalıp o müthiş Adanaspor’un müthiş Ümit’ini de izler gibi oluyoruz.

Bir Tekirdağ maçında Adanaspor’un 8. golünden sonra kanadındaki savunma oyuncusunun “Abi yeter artık gelme!” demek zorunda kaldığı rivayet edilir. Sonraki sezonların birinde Ümit dönemin en yüksek transfer ücretini alarak Antalyaspor’a transfer oldu. Oradan da Fenerbahçe’ye gitti. Biz onu hep Adanasporlu Ümit olarak izledik ve bundan hep mutlu olduk hep keyif aldık.

___________________________

Bugüne gelecek olursak kendi standartlarımızda, şimdiki Adanaspor kadrosu içinde Robbenvari iki oyuncudan bahsetmek mümkün. Bunlardan biri Hakan’dır diğeri ise Habip. Bu iki oyuncumuz oyunun yükünü fazlasıyla omuzlamak zorunda kalmadıkları sürece bulundukları kanatlarda yüksek tahrip gücüne sahiptir. Yeter ki dayanışmanın, yardımlaşmanın üst düzeyde olduğu bir futbol ortamı olsun. Yeter ki özellikle orta sahada biraz daha güçlü bir Adanaspor olsun. Siz o zaman Hakan ve Habip’in neler yapabileceğine tanık olacaksınız. Bu iki futbolcunun oyunun kaderini her an değiştirebilecek niteliklerde olduğunu göreceksiniz. Dilerim zaman beni mahcup etmez!

Not: Ne yazık ki biz bu satırları yazarken, Habip Profesyonel Futbol Disiplin Kurulundan G.Antep maçından dolayı, üstelik ona en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda 2 maç ceza alıyor. Ah Habip ah…

son maçtan

Ne Kazandık?

Gaziantep Belediye maçında üç puanın yanında birçok şey kazandığımızı belirtmiştim önceki yazımda. Bu kazanımlar hem taraftar hem futbolcu hanesine kayıtlıdır. Mücadele isteği, kazanma inancı ve inadı, Adanasporluluk… Taraftar da –doğal olarak- iyi oynayan bu takımın tanındaydı.

* O deplasmanda bir keder birliği vardı; futbolcularımız o soğukta sahayla, rakiple boğuşurken taraftar tribünde, daracık yerde ve sert soğukta takımını destekliyordu. Maç devam ederken tribünün memnuniyeti şu tezahüratta beliriyordu. “Hep böyle oynayın, canımızı isteyin!” Son derece doğal bir beklentidir bu. Dünyanın her yerinde taraftar bunu ister, iyi oyun. Kazanmasa da mücadele, bunun izleri… (Ama ne olursa olsun tepkiyi küfre bulaştırmadan ister bunu veya böyle istemeli.)
________________________________

* Evet, aslında anlaşma kuralları net: Siz savaşın, biz destekleriz. Yenip yenmemeniz mevzu değil, yeter ki o 90 dakika sınırlarında bize bir umut verin. Biz o umutla ligi zaten bitiririz.
* Futbolcu da der ki; bize destek olun, sabırla destek olun. Sonuçta biz de hislerimizle var oluruz. Bu sevgi ve desteği hissettirin biz o 90 dakikayı, ne olursa olsun, savaşarak tamamlarız. Ligi de…
____________________________

Ve o gün direnenler kazandı.

"Genç yazarlarımız yetişiyor. Mehmet Uysal'dan işte enfes bir yazı. Kıvanç duyarak sunuyoruz:"

Ve Güneş Tekrar Doğar!


Sene 2006… Buhranlı koca bir yılın ardı. Uzun bir savaşı zaferle sonlandırmış bir millet gibi, birazcık sevinçli birazcık hüzünlü birazcık umutlu. Acılarla geçen koskoca bir yılın içimizde barındırdığı kederle her şeye yeni bir başlangıç yapılmış. Gözyaşlarının, isyanın, umutsuzluğun, çaresizliğin, sahipsizliğin, imkânsızlığın içinden çıkagelen, uzun bir karanlık gecenin ardından güneşi görmüş olmanın verdiği masum ve acıklı bir gülümseyişti belki. Hem hangi mutluluk Adanaspor’suz bir koca ömür gibi geçen, nereye baksak neyi görsek neyi hatırlasak bize Adanaspor’u çağrıştıran, hayatta her şeyin anlamını yitirdiği, sadece gözyaşlarının değer kazandığı o bir yılı nasıl unutturabilirdi ki?

________________________________

* Unutamayacaktık belki, hep orda kalacaktı o acı ama ne mutlu ki tanyerinin ağardığını görmek bize nasip olmuştu.
* Olmaz denen olmuş, imkânsız kelimesi rafa kalkmıştı.
* Yarım kalan hikâyemiz buruk bir sevinç ve bir tutam umutla devam edecekti yola.
* Gözyaşları silinecek, acılarla geçen her güne inat gönüllerde artık umutsuzluk değil hayaller olacaktı.

________________________________________

Aşağı yukarı bu duygularla girilen garip bir sezondu 2006–2007 sezonu. On beş günde kurulmuş toplama bir kadro ve şampiyonluk parolasıyla lige giriyoruz da ne kadro kalitesi ne de şampiyonluk önemli, Adanaspor’u yaşamak yeter bizim için. 4.Hafta Osmaniyespor’la oynuyoruz deplasmanda. İlk üç hafta 7 puan toplamışız, ligin başı daha. Bir Perşembe günü düşüyoruz yollara, komşu Osmaniye’ye. Tribünde alıyoruz yerimizi. Birkaç ay önce hayalini bile kuramadığımız o günleri yaşıyorduk o anda. Ordaydık işte, Adanaspor’un yanında. Tepemizde de yazın yakıcı güneşi. Olsun. Eksik olmasın üstümüzden güneş, karanlığı yaşayan bilir çünkü. Tek bir umut ışığının bile görünmediği o günlerden sonra güneşe kızamazdık ki zaten.

Tek tek çağırıldı futbolcular tribüne. Bir yıldır içimizde tuttuğumuz her şeyi haykırıyorduk sanki o gün, tüm evrene. Gecenin en karanlığında, şehrin boş ve ıslak sokaklarında söylediğimiz o hüzünlü şarkılar, artık yerini sevdaya dair coşkulu haykırışlara bırakıyordu. Evet, bakın Ali Asım’da geliyor tribüne, kolları açmış, eskisi gibi aynı. Sıkıyor yumruğunu, eğiyor kamburunu, yumruğunu da boşluğa değil kaderin kahpeliğine savuruyor. Sonra götürüyor elini kalbine, iki kere vurarak sıkılı yumruğunu kalbine, o meşhur hareketini yapıyor. İşte o anda duruyor hayat…

* Ardından maç başlıyor ve yine Ali Asım, belki de hayatımızda görmüş olduğumuz en güzel gollerden birini ekliyor hafızalara. Top çataldan doksana girerken, aynı zamanda hayallerimizi de on ikiden vuruyor. Henüz maçın başları bakıyoruz saate beşinci dakika. Ardından bu sefer maçın sondan beşinci dakikasında sahneye çıkıyor Ali Asım ve havada adeta asılı kalıp, “hala buradayız, Adanaspor asla ölmez!” der gibi kadere kafayı vurup, acılarla sevinmeyi unutan bahtsız taraftarına çılgınca hatırlatıyordu o duyguyu.

Maç sonu ise aslında o maçtan alınan galibiyetin değil, bir izzet-i nefis meselesinden galip çıkmış olmanın verdiği sevinç ve gururla haykırdık sonsuz boşluğa “turuncu…” diye. Ve üstlerine giydikleri forma gibi, tertemiz sevgimizin sembolü olarak cevapladı futbolcularımız, “beyaz!”.

Ve o gün direnenler kazandı.

Bir Başka Turuncu/ Arjen Robben

Arjen Robben

“Arjen Robben (Doğumu 23 Ocak 1984 Groningen doğumlu) 1.80cm boyunda Hollandalı futbolcu. Şu anda Real Madrid C.F'de oynamaktadır. Forvet oyuncusu ve kanat oyuncusu olarak görev yapmaktadır. Sürat makinesidir. Sol ayağını mükemmel kullanan bu oyuncu Chelsea'ye geldikten hemen sonra ayağı kırıldığı için bir süre futboldan uzak kalmıştır. Yaklaşık değeri 30.000.000€ dur. Hollanda'da iki kez yılın oyuncusu seçilen Robben, Hollanda Milli Futbol Takımı’nın en önemli oyuncuları içinde yer almaktadır. Real Madrid e 36 milyon Euro ile transfer olarak senenin en pahalı 2. futbolcusu olmuştur.”

______________________________________

Bunlar Arjen Robben’e dair ansiklopedik bilgiler ve her yerde bulunabilir. Fakat yazılanların hiçbiri ve bu yazının kendisi onu futbol perspektifinden anlatmaya yetmez.

* Onun karizması David Beckham’ın artistik bir pazarlama ürünü olmasından farklı bir durum arz ediyor. Evet, hazret kadar “vitrinsel” değil, her bir yoldan da gündeme gelmiyor. Belki saçsız kalmaya başlaması onu futbolunun bir adım gerisine itiyor. Robben enteresan bilekleriyle ve çalımlarıyla “rakip savunmacıların bir talihsizliği” ise bahsettiğimiz fiziki durumu (burada bir “galiba’ demek boynumuzun borcudur) direkt Robben’in talihsizliği olarak kendine dönüyor (bunu, onu televizyondan izleyen bir “his” olarak yazıyorum, yanılma ihtimalim son derece yüksektir). Bu da ondan çalımı fena halde yiyip ters yüz olan rakiplerin bir tesellisi oluyor: Evet, bizi fena benzetti, lakin bu anda yolacak saçlarımız var bizim, hiç olmazsa: ))

Bilmiyoruz oralarda böyle bir avuntunun olup olmadığını. Ama bildiğimiz bir şey varsa o da Robben’in izlenmeye fazlasıyla değer bir oyuncu olduğudur. Oyunculuğu da doğrudan futbola dairdir. En azından izlediğimiz maçlarında, onun futbolundan başka bir şeyle ilgilenmediğine tanık olduk. Bir başka talihsizliği ve işte asıl talihsizliği de sıkça sakatlanmasından kaynaklanan “cam adam”lığıdır. Ama işte hiçbir tehdit onu futbolunda, geride bir yere sabitleyememektedir. Ve Robben topu her aldığında, futbol ilahlarını çıldırtırcasına, 90 dakikanın kaderini değiştirebilecek bir karşı-ilah olduğunu göstermektedir. Ateşi tanrılardan çalan Prometheus gibi. Ve işte bunun cezası da belki de bir futbol ölümsüzü olmasını engelleyebilecek “cam adam”lığıdır…

26 Ocak 2009 Pazartesi

deplasman galibiyeti


Adanaspor Gaziantep deplasmanından 3 puanla döndü.
Müthiş bir mücadelenin sonucunu galibiyet olarak gördü Adanaspor. Maç boyunca üstündük. Hem sahada hem de tribünde net bir Adanaspor ağırlığı vardı. Bana göre yılın en güzel maçıydı.
Attığımızdan fazlasını kaçırdık, denir ya kelimenin tam anlamıyla durum böyleydi. Futbolun tüm terimleri bu maç için kullanılabilir Adanaspor için, olumlu anlamda.
Defanstaki kademe anlayışı, bloklar arasında boşluk olmaması, yardımlaşma, alan daraltma-boşaltma, kanatları kullanma vb kategorilerinde takımımız tam not almıştır.
On bire çıkan da, yedekten giren de, oyuna hiç girmeyen de, hatta kadroda olmayan da bu maçta galibiyette pay sahibiydi.
(maçla ilgili diğer izlenimlerimizi hafta içi paylaşacağız.)
____________________________

Bu maçta sadece 3 puan almadık, bir ara kaybettiğimiz ki bizi iki yıl üst üste şampiyon yapan Adanasporluluk ruhunu da kazandık. Takım tribün yine bütünleşti. Takım tribün turuncu-beyaz çekti ve geleceğe dair yeni arayışlara yöneldi. O güzel sahneler, maç 2–2 bitseydi de yaşanacaktı. Başta dediğimiz gibi, bugün ADANASPOR müthiş savaştı.

olsun


Sevgili Adanasporumuz, bak bu minik taraftar ve onun gibi binlerce büyük küçük taraftar senden galibiyet bekliyor. "Hani her halin güzel" demiştik ya, ama bir seri galibiyetle daha bir güzel olur her şey.

Yine Gaziantep deplasmanı, yine 3 puan olsun o zaman. Bu deplasmana şenliklerle giden taraftar yine öyle dönsün...

bir anı

Gaziantep'ten bir anı / cem kaplanoğlu
2–1 kazandığımız bir Gaziantep belediye (yine belediye, yahu nedir çektiğimiz şu belediye takımlarından…) deplasmanındayız…
Özel aracımızla maçtan sonra Antep caddelerinde benzin istasyonu aramaktayız… Ama bulamıyoruz, yahu boş ver, diyoruz içimizden, keyfimiz yerinde nasıl olsa bu galibiyetle yükselme grubunu garantilemişiz. Benzin de bitse ne gam. Derken, bir taksiciyi gözümüze kestirip yanaşırız ve 60 yaşlarındaki amcamızla pencere muhabbeti başlar:

—Benzin İstasyonu var mı buralarda?
—Var…
—Nerde?
—Şuradan sağa dön, az ilerden sola, orda işte, bulursun…
—Ya bulamazsak?
(Arabadaki 5′li gülmekten yarılır, amca şaşkın, soruyu soran abimiz asabi bir halde bizi izler )
- N’oldu lan?

Benzin istasyonunu zor da olsa buluyoruz ve galibiyetin de keyfiyle Adana’ya güle oynaya dönüyoruz.

23 Ocak 2009 Cuma

tribün terimleri/9


Bu Maçı Alacağız
Toplu bir ayindir söz konusu olan. “tek”ler gitmiş, kitle müdahil olmuştur. Tribünden gelen bireysel çıkışlar işlevsiz ve dolayısıyla anlamsızlaşmıştır. Son bir ayar gerekiyordur sahaya. Mesaj kendi futbolcusunadır, rakibedir, yöneticileredir, hakemleredir, futbolun tüm muhataplarınadır.
Bu maçı alacağız…
________________________________________
Tabi iş, tribünün bu hamlesine kadar gelmişse, takımın da o tribünü ateşleyen bir temposu mutlaka vardır. (Ama onca kötü gidişten sonra bıçak kemiğe dayanmışken maçın hemen başında yapılabilen bu hamle tribündeki yoğun beklentinin bir işareti olarak da değerlendirilmelidir.) Tribün, “kaybolduğuna” hükmettiği bir maç için asla bu “sloganvari” tezahüratı atmaz.
• 2. yarının ortalarında görünür daha çok,
• Çünkü kırılma anı o vakitlerdir maçın.
• Takım beraberliği yakalamıştır veya bastırırken talihsiz bir gol yemiştir,
• Hatta hakemin bir arızası yakmıştır takımı…
• Ki bu dakikalarda yüksel ihtimalle, maçın ve tribünlerin tadına doyulmaz.
• Maça asılmanın en agresif olmasa da “kararlı” bir yolu.

“Tek yol devrim!” der gibi bir şey; bu maçı alacağız, başka yolu yok!

Umut Var veya Kaka’nın İbretlik Röveşatası ya da “Kaka’lamak”


Ki hayalimizin, uğraşmaya mecalinin yetmeyeceği bir parayı elinin tersiyle itiyorsa Kaka, paranın her şey olmadığının hatta “hiçbir şey” olduğunun bir dömivolesinin fotoğrafını veriyorsa, zarifçe; bizim adımıza belki “Amerikan Uşağı Arap Şeyhleri”ne “gidin bu parayı Filistin’i imar etmek için harcayın” mesajı veriyorsa /veya biz bir mesaj tahayyül edip bu mesajı da böyle algılıyorsak, ne önemi var şimdi bunun, durumun gerçekliği değişmediği sürece Kaka’nın bu şiirsel davranışını biz pek ala böyle de yorumlarız, sanatsal bir durum söz konusudur çünkü/ bir anlamda “bedenlere sahip olabilirsiniz ama ruhlara asla” diyorsa ve şık bir bilek hareketiyle bedeni de kurtarıyorsa ve hatta muhatabının belinden su alıyorsa, para üzerine şekillenmiş şu futbol sektörseline bir beşlik yapıyorsa yani bacak arası, bizler buna içimizden ve de bloglarımızdan bir “oley” çekiyorsak; formaların kutsallığının namusu, bir parça da olsa kurtarılıyorsa böylece, evet mesleği futbolculuk olan yani bu “işten” geçimini sağlayan futbolcu kardeşlerimize derslik bir hareket gösteriyorsa, bir şeyler öğretiyorsa, tam da jeneriklik bir hareketse bu üstelik; Boggio’nun, Juventus formasını giyerken Fiorentina’ya penaltı atmayı reddetmesini, Sabotiç’in Adanaspor’a gol atmaya yanaşmamasını, Ali Beykoz’un Adanaspor’dan ayrıldıktan sonra Bursa formasıyla çıktığı maçta tüm tribün tarafından alkışlanmasını, Ali Beykoz’un çimleri öpmesini, ağlamasını (siz kendi futbol tarihinizden bu tür incelikleri ekleyiniz), bizim bu fakir futbol heveskarlığımızı daha anlamlı kılıyorsa, böylece efsaneden gerçeğe fuleli bir geçiş yapıyorsa ve birileri bu davranış üzerine keyifli yazılar yazıyorsa, hem futbol denen “olgu” hem taraftarlık hem de bilumum futbol yöneticiliği için umut vardır.

Bu umudun adı da şöyle olsun o zaman “Kaka’lamak” … Kelimenin Türkçemizdeki anlamlarıyla değil ama, belki yeni futbol düzeninin evrensel anlamıyla umudun adı olsun “Kaka’lamak”. Ve Anadolu takımlarının yıldız adayı oyuncuları bu manzaraya üç beş dakika düşünerek baksın.

Ve bu olay, formanın paraya karşı kazandığı önemli bir mevzi olsun!

futbol ve ötesi


Başka Dost Yok (veya Düşman)

Fanatizm, holiganlık, forma aşkı evrensel “futbol coğrafyasında” genelde aynı, özelde küçük farklılıklar gösterir. Alınganlıklarından tezahüratlarına kadar, futbolcu-yönetici-taraftar-hakem ilişkilerine kadar, dost takımlardan düşman tribünlere kadar bir yumak "topaklar". Binlerce kilometre uzunluğunda da olsa o yumağı aynı yekpare ip oluşturur.

Futboldaki ticaret-siyaset ve şiddet de öyledir.
Dünyanın her tarafından gelen görüntülerde amatörden profesyonele dek birçok sahada, hakeme saldıran seyirci görmüşüzdür.
Sahaya atlayanlara futbol izleyen herkes her yerde rastlamıştır.
Kendi takımını protesto etmek, hatta futbolcusuna saldıran taraftar olmak pek yerel bir vaka olmasa gerek (bu anlamda suç işleyenlerin “kulak çekme” ötesinde bir cezayla karşılaşmamış olmaları da bu aynılığın parçacıklarıdır.).
1985 Bürükse- Heysel faciası, 39 taraftarın ölümü, 200’den fazla yaralı dün gibi akıllardadır.
Bir Kayserispor-Sivasspor maçında çoğu bıçaklanarak öldürülen 42 insan, 600’den fazla yaralı belgelerdedir hala.
Durumun hazin yanı, dünyanın he yerin taraftar benzer hislerle, kendi takımlarına duydukları aşkla yapar bunları.
Sloganlar, marşlar, sıfatlar bildiğimiz birçok yolla ve ışık hızını eski bir deyim olarak bırakıp yayılır evrene.
Futbolun içindeki iyi kötü her şey, kralını tanımadan ve tabiatına uygun bir biçimde en cılız tribünlerde bile kolayca beden buluyorken futbolun halet-i ruhiyesini “özgüleştirmek” kanımca boş bir iş olur. Sevinçler, öfkeler, örgütlenmeler, sorunlar benzerlik gösterirken sonuçlarına katlanmak da kulüpler açısından bu aynılıktan nasibini almıştır. Örneğin dünyada, boş tribüne oynamayan takım yok gibidir.

Futbola egemen olmuş ve futbolu taraftarın elinden almış çeşitli çıkar grupları da futbolu başka bir şey haline getirmiştir. Dönen para akıllara durgunluk verecek cinsteyken “birilerinin” bu alanda kayıtsız kalmalarını beklemek, futbolun hala forma aşkıyla oynandığını zannetmek kadar “safça” olur.
Bildiğimiz bir benzetmeyle, futbol sahaları bir arenaysa, ölümüne dövüştürülen futbolcular da buna göre birer gladyatörse, işin bedelini de bu anlamda ödemek kaçınılmaz oluyor. Bu bedel de futbolun tüm halleriyle “başkalaşmasından” başka bir şey değildir.
Arjantin’de barrabrovalar (vahşi çeteler) olarak bilinen holiganların korkulan bir grup olduğu, bunların karıştığı olaylarda onlarca insan öldüğü, kulüplerle karşılıklı çıkar ilişkileri içinde oldukları, mafya gibi hareket ettikleri için genelde paçayı kurtardıkları, sadece saha işgalleri ve tribün kavgaları değil sahne arkasında da iş yaptıkları (bknz. Futbolun Karhanesi, Craig McGill, İtaki Y. S. 218) kayıtlarla sabittir.

Futbolun hakiki ömrü olan ve bir sinema filmi meşrebinde seyreden o 90 dakika içinde her şey neden-sonuç ilişkileri içinde yaşanırken aktörler de role uygun davranışlar gösterir; futbolcular, taraftarlar, yöneticiler, hakemler, federasyonlar, televizyonlar, gazeteler…

Süreçte de futbolun asıl sahipleri olan “ortalama” taraftar dönüştürülüyor, evriliyor, çevriliyor. Bu neden olur, nasıl olur yukarıda kısmen tartışıldı. Süremizi aşan bir mevzudur bu…
Ama o “en çok olması gereken” taraftar tipi el birliğiyle yok ediliyor. Ya tribünlerden çekiliyor ya da tutkularını nefrete devredip birer tribün canavarı oluyorlar. Yani olduruluyorlar.
Ve futbol âleminde hal böyleyken, BJK Başkanı Yıldırım Demirören: “Beşiktaş’ın Beşiktaşlıdan başka dostu yok!” diyor. Böyle diyor.

13 Ocak 2009 Salı

denge meselesi


Bir Şehrin Dengeleri

* Şehrin dengeleri oynaktır, duruma göre değişir.
* Bugün söylediğini yarın inkâr ettirir.
* İlkesizlikler üzerine kurulmuştur şehrin dengeleri.
* Dengeyi kuran da meçhuldür çoğu zaman.
* Bir gizli el dokunur şehrin dengelerine.
* Bir ortaoyunudur aslında şehrin dengeleri.
* Neye göre dengelenir, bellidir de, diyebilene aşk olsun.
* Tahterevallidir şehrin dengeleri, dengede tutmak için ayak oyunları gerekir.
* Hakka göre değildir, keyfidir şehrin dengeleri.
* Standartlar hep değişir.
* Dengeleniverir dengeler.
* Açık olana eyvallah, ama gizli menfaatlere göre dengelenir şehrin dengeleri.
* Bir nalıncı keseridir.
* Hırslar, kıskançlıklarla sıvanır binası şehrin dengelerinin.
* Zalimcedir.
* Bizans oyunlarına rahmet okutur.
* Mertçe değildir.
* Bel altından vurur.
* Kanaat önderleri(!) hiçbir şeye kanaat etmezler ki hakikatte yoktur öyle bir müessese.
* Şehrin dengeleri yerel gazetelerin dengesizliğine bırakılmayacak bir hassas terazidir.
* Adalete dairdir, gözleri bağlıdır, kimi yargıladığını görmemek, bilmemek içindir; kör bir adalet için değil.
* Ne yazık ki bazen Parası veya gücü olanın dengesidir.
* Ama “bir gücü olduğunu zannedenin” dengesizliği değildir.
* Dengesini kaybetmiştir haddizatında şehir.

On yıllardır böyledir şehir. Yoksullaşmaktadır. Kimsesizleşmektedir. Çünkü birilerinin çıkarı, bireylerin-toplumun çıkarlarından önce gelmiştir hep. Hep kandırılmıştır şehir, aldatılmıştır yani. Tarımsız, sanayisiz, siyasetsiz, “komuoyu”suz, sporsuz, felsefesiz, yerelde gazetesiz kalmıştır. Kalakalmıştır. Arada kalmıştır. Koca koca adamlar kendi menfaatleri için manevralar yaparken bir futbol macerasında takımlarını en masum duygularla seven insanlar, garip bir kinle, karşı karşıya kalmıştır. Hep karşı kutupta kalmıştır. Ve oluşturulan bu düşmanlık üzerinden kimi siyaset kimi de ticaret yapmıştır.

* Şehrin dengeleri mi? Bu söz bir “şehir efsanesi” olsa gerek…
* Dengesini kaybetmiştir ip cambazı ve şehir ölmüştür!

ölümsüz taşlar


Ölümsüz taşlar gibidir

Zamanın zulmünü aşan

Hiçbir darbeyle yıkılmayan

Dimdik duran

Ve işte direnen/ ki kazanmıştır direnenler



Turuncunun ateşidir Adanaspor
Bizi coşturan...

toprak ev hikayeleri



Toprak Ev

Öyle derdik, Toprak Ev. Ortak hafıza onu öyle kişileştirmiş ve özelleştirmişti. Adana’nın batı tarafındaki mahallelerde, daha ötelerde köylerde benzerlerini çokça görebileceğiniz bir binaydı.

Hayalimde, daha doğrusu çocuk hafızamda ince uzun bir ev olarak duruyor. İki ayrı sofası vardı. Biri batıya diğeri doğuya düşüyordu. Her iki sofa da güneye, portakal bahçesine bakıyordu. Birbirine yapışmış iki ayrı ev gibiydi. Doğu tarafında amca çocukları otururdu. Batı tarafında biz, babaannem, halalar, kuzenler… Bizim odanın alt katında bir odacıkta amcam ve yengem yaşardı. Zemininde çiçekli bir halı hatırlıyorum. Bordo renkler, motifler… Bir de radyo, oradan aklımda kalan tek şarkı “yalan dünya yalan imiş” diye bitiyordu.

Banyo, tuvalet dışarıdaydı. Dışarıdaki o mekân çocukluğumun en büyük kâbusuydu. Gece olunca ötesi kara bir ormana dönüşen tuvalet. Bu korku yetmezmiş gibi, o çocuk halimizi dehşete daha beter düşüren oyunlar, kandırmacalar; dardağan ağacının oradaki siluet, sulama motorunun üzerindeki hayal, pencereden bakan bir çift göz, perdelerin durup dururken titremesi… Kendimizi kendi tuzağımıza düşürdüğümüz hain oyunlardı tüm bunlar.

Toprak Ev’in önündeki portakal bahçesi gündüzleri bizim oyun cennetimizdi. Civarda tek tük evlerdeki yaşıtlarımız yani ilk arkadaşlar, çocukluk arkadaşları, kardeşler, kuzenler için her mevsim bir şekilde meyvesi olan (portakal, mandalina, erik, kayısı, şeftali, hurma, incir, üzüm, nar, bir ara muz, yenidünya, dardağan, armut, elma…) bu bahçe aynı zamanda çeşitli bölgelerini paylaştığımız bir ülkeydi. Herkesin kendi hükümranlığını ilan ettiği, küçük devletlerden oluşan bir özel coğrafya. Benim krallığım sulama motoru civarına düşüyordu. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz o sulama havuzu içine damından atladığımız bir yüzme havuzuydu bize göre (hakikaten öyle zannediyorduk. Motorun damından o bir avuç yere atlamaya elbette korkardık. Bize bir cesaret, bir ideal gerektiğinde de “Adanaspor için” derdik ve bırakırdık kendimizi. Hay Allah, hala duran o havuza(!) şimdi bakıyorum da... çok küçükmüş be: )).

Toprak evde yaşadığım yıllar bir hayal oldu gitti. Gerçekten yaşadığıma asla emin olamadığım günler… bir rüya mıydı, ayıramadığım zamanlar… ve böylece kalan hikayeler, “Toprak Ev hikayeleri”…

cemre atmaca

Usta analizcimiz İsmail Eğriparmak’ın cemre Atmaca yorumu:

Doğum Yeri: Trabzon

Doğum Tarihi:24 Mayıs 1985

Uyruk: TC

Futbolcu Temsilcisi: Anıl Çolak


Öncelikle Cemre ismini görünce çok sevindiğimi belirtmeliyim. Sezon başında forvet mevkiine transfer yapılacaksa bu ismin hep Cemre olmasını istemiştim… Bunu da sürekli olarak Adanaspor taraftar sitelerinde gündeme getirdim…

Şimdi Temmuz ayında Adanaspor.Org’ta Cemre hakkında yaptığım yorumları göstermek istiyorum…

[Forvete bence kesinlikle bir isim alınmalı. Geçen hafta gündeme gelen Kartalsporlu İskender, Sakaryalı Ferdi isimleri olmazsa (tabi ki biz transferleri yapmıyoruz ama gönlümden geçen isim) Değirmenderesporlu Cemre Atmaca olabilir. Kulüp içinde görev yapıyor olsam, forvet için önereceğim 2–3 isimden biri olur. Abartmıyorum ama gol krallığı için en önemli aday olur..Herşeyin hayırlısı olsun..

Cemre ismi için, Rizespor, Giresunspor, Karabükspor çok bastırıyor. Özellikle Giresun, Emrah Kol”un Rize’ye gitmesinden sonra forvetteki boşluğu Cemre ile doldurmayı istiyor. Değirmenderespor’dan ayrılması yüzde 99,9. Değirmenderespor’da 19, Arsinspor’da iken 16, Trabzonspor Paf takımındayken de 17 gol atmıştı. Bizimkiler bu gol makinesini görmüyorlar mı?

Yine Cemre ile ilgili bir başka yorumum:

Bu arada Cemre’yi ben 2003 yılında Adanaspor 1.Ligde iken paf ligi karşılaşmasında (Adanaspor-Trabzonspor) canlı olarak da izlemiştim. Bizim defansımızı hallaç pamuğuna çevirmişti. Kalecimiz Serkan Kırıntılı birçok gol çıkarmasına rağmen Cemre’nin ayağından gelen 3 golü önleyememişti. Maçı 3–2 kaybetmiştik. Çok da eminim bu sene Cemre hangi takıma giderse gitsin, bu sene onun yılı olacak.]

Bu transferin gerçekleşmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Hoşgeldin Cemre Atmaca…

Sehrituruncu.com’dan alınmıştır.

9 Ocak 2009 Cuma

"yarın" nasıl olacak?


Beklentinin Resmi
• Hazırlık kampındayız şimdi
• Bir iki antrenman maçı olacak
• Nokta transferi yapılacağına dair işaretler var
• Biraz daha toparlanacak takım
• İkinci yarıya biraz daha hazır olacağız
• Olasılıkla sular biraz daha durulmuş olacak
• Kasımpaşa maçı için son rötuşlar yapılacak
• Tribün de son hazırlıklarını tamamlayacak
• Birlik ve beraberlik için olacak bu
• Umutların devam ettiğini göstermek için
• Yalın bir Adanaspor sevgisi için
Hayatta türlü dertler vardır. Hep istediğimiz gibi gitmez işler. Hatta çoğu zaman istediğimiz gibi dönmez çarkıfelek. Bir sevinirsek beş üzülürüz. Hayatımızın olağan halleridir bunlar. Derken en sıkıntılı zamanlar aşılır, bildiğimiz seyrinde yol alır hayat. Öyledir. Hiçbir zaman tozpembe değildir devran.
• Sonra Kasımpaşa maçı başlar
• Adanaspor, yepyeni bir takım olarak savaşır
• Tribün takımı doksan dakika destekler
• O güzel üç puan bizim olur
• Gaziantep deplasmanına akar taraftar sonraki hafta
• Sakaryaspor maçına üçte üç yapmak için çıkılır

Ya da bir hayal, boş umut, imkânsız bir beklentiler dizisi olarak kalır, kötü günler devam eder. Evet, resmi çizmek bizim elimizde!