27 Şubat 2009 Cuma

bir bu eksikti


Hakan Kadro DışıKartal maçı devre arasında neler oldu bilmiyoruz. Neler yaşandı da Hakan bu cezayı aldı? Kurcalamak istemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa o da Hakan’ın bu takımın vazgeçilmez bir ismi olduğudur. Şimdi görece bir kötü dönem geçiriyor olabilir. Hakan gibi inisiyatif kullanabilen bir futbolcunun, sorumluluk üstlenebilecek özgüveni olan birinin, takımı her an hareketlendirebilecek bir potansiyelin kadro dışı kalması anlamsızdır ve de Adanaspor açısından olumsuzdur. Sorun Adanaspor ile Hakan arasında mı, yoksa Hakan ile Hoca arasında mı? Durum ikincisi ise, burada aklıselim devreye girmeli ve bu mesele çözülmeli. İş işten geçtikten sonra, önemli puan kayıplarından sonra yazacaklarımızın hiçbir anlamı kalmaz.

Hocanın bariz tercih hataları var bizce. Bu da sahaya ve sonuca yansıyor. Bu hafta “antrenör şansı” devreye girmiştir ve akabinde “kadro dışı kalan” Hakan olmuştur. Hocanın özellikle oyuncu değiştirmedeki (örneğin aslında Hakan'ın değil de Cem'in çıkması gerektiği; aslında Emre'nin değil de Cemre'nin çıkması gerektiği) tercihleri dua etsin ki bu haftalık elinde patlamadı. Yoksa Giresun deplasmanına takımı bu kez büyük olasılıkla Ali Asım götürürdü.

Yarın çok geç olabilir.

Deplasman filan bahane olamaz, Giresun ve Erciyes maçlarındaki olası puan kayıplarının tek sorumlusu Ekrem Al olacaktır!

uşakspor

Duyduk ki Uşakspor ligden çekilmiş (veya çekilme aşamasında). Özellikle Uşakspor taraftarı açısından çok üzücü bir durum bu. Neler hissettiklerini onların, bizden başka bilen olamaz. Dileriz en kısa zamanda sahalara dönerler. İsmail Eğriparmak'ın 21 Kasım 2008'de kaleme aldığı ve olabileceklerin haberini verdiği yazıyı sizlerle paylaşalım:

_________________________

"Yakın zamanlarda Bank Asya 1.Liginde (O zamanki adıyla 2.Lig A Kategorisi) mücadele vermiş olan , Türkiye 2.Liginde ilk yabancı oyuncu oynatan kulüp olan, 2004 yılının Aralık ayında Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ile mücadele etmiş olan, yine Türkiye liglerinde 7 hafta önce şampiyonluğu garantilediği için statünün değişmesini sağlayıp Türkiye’de bir ilke imza atan ve Aşigolar diye tanınan Uşakspor’un şu anki hali içler açısı.

Bizler de sporsever olarak bu duruma kayıtsız kalmadık ve Uşakspor’un şu anki halini gündeme getirmek istedik. Hiçbir Uşaklının takımına sahip çıkmadığı bu takım, bugün itibariyle 3.ligdeki son günlerini yaşıyor. Lige 14-20 yaş arası futbolcularla devam eden bu takım 3.Lig 3.Grupta oynadığı 13 maçta hiç puan alamazken,2 gol atıp kalesinde 55 gol gördü."

*Kulübün kapanıp,maçlara çıkamamasını en iyi biz Adanasporlular biliriz..Uşakspor’un bir an önce bu kötü durumdan kurtulması dileğiyle.

17 Şubat 2009 Salı

şer üçgeni

Enteresan rapora ve ertelemeye ve federasyona ve üç noktaya dairdir...

Not: Aşağıdaki yazıda geçen "Kayseri" eleştirisi doğrudan bu tezganın muhataplarınadır. Kayseri taraftarıyla en ufak bir ilgisi yoktur.


“Kayseri”nin Koyunu Sonra Çıkar Oyunu

Deyim böyle değil biliyorum, duruma ve dolayısıyla Kayseri’ye uyarladım. Tam oturdu. Olanları her yerde okumuşsunuzdur. Şimdi nerden girelim yazıya. Söyleyecek o kadar çok şey var ki. Sıralayalım madde madde:

* Bayram Akgül, diğer takımların onca milletvekili, belediye başkanı ile nasıl mücadele edeyim tek başıma, demişti. Bakın haklıymış. Az bile söylemiş, şimdi koca koca doktorlarla da mücadele edecek, tıp fakülteleriyle de, yani o Hipokrat yeminlerini yutanlarla. İnsan o raporu yazarken hiç utanmaz mı, o gerekçeyi yazarken. İmzalarken. Federasyona yollarken…

* Kayseri Erciyes kötü bir hafta geçirdi. Hoca değiştirdi. Futbolcular para sorunu yaşadı. Evren’in de ifadesiyle takım yeterince antrenman yapamadı ve işi Kayseri usulü halletti. Çünkü takımın zamana acilen ihtiyacı vardır, toparlanmak lazımdır. Peki, insan bu tezgâhı düşünmekten bile utanmaz mı? Bunların ar damarı gayri çatlamaz mı? Bundan böyle “o cenahtaki Kayseri” bizim için “Bizans oyunu” deyiminden dolayı Bizans’ın kendisi olmaz mı?

* “Akut Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu” nedeni ile sipariş rapor alınır efendiler. Yani öğretmensindir, memursundur, o gün canın işe girmek istemiyordur, ya da iki gün kafa izni vermişsindir kendine, bir tanıdık doktora gider bu raporu alırsın. Sevgili Ali Cem’in dediğine göre bunun bir de grup indirimi vardır. O da soruyor, bundan faydalanmış mı hesapçı “o Kayseri!” 22 kişi bre… ne oldu, hala karantinaya alınmadı mı Kayseri? Merak ediyoruz, bu gerekçeyle kaç maç ertelenmiş? Bu çaresiz "hastalığı" çekerken, şu mevsim koşullarında kaç futbolcu mücadele ediyordur, rapora filan ihtiyaç duymadan, merak ediyoruz...

* Kayseri, Akp’nin gizli başkentidir. Hiçbir futbol mazisi olamayan, futbol saltanatı doğrudan Akp saltanatına göbekten bağlı olan Kayseri’ye o koca stadın yapılması da bunun bir göstergesidir. Bu anlamda fazlasıyla sahipli Kayseri, sahipsiz Adana’yı döver, fena halde döver, bizim de şurada hislerimiz incinir, öfkemizden yumruğumuzu ısırırız, işte şuraya hiddetli bir iki yazı yazarız, o kadar. Erciyes bulunduğu ligde önce müdafaa edilecek sonra da muhafaza edilecek, eh önümüzdeki sezon da Allah’ın izniyle şampiyon edilecek.

* Ama Sayın Adana Valimiz, “sahipsiz Adana” lafını sevmediniz, şu fotoğraf bile Adana’nın ne kadar sahipsiz olduğunun kederli bir fotoğrafıdır. Lütfen bakınız…

* Peki, bu numarayı yutan, yutmuş gibi görünen, yutmak zorunda olan federasyona ne demeli. Biz bir şey demeyeceğiz. Hafta içinde Galatasaraylılar bir şeyler söylemişti, anlaşılan az bile denmiş… Gerçi o zavallı federasyoncular ne yapsın, kimseye değilse bile Akp’ye biat etmek zorundalar.

* Kayseri’yi Erciyes’e Erciyes’i de Kayseri’ye ters yüz eden yani anasını boyayıp babasına satan “bu zihniyeti”, kendi vicdanlarına havale ediyoruz. Allah’ınızdan bulun.

________________________

Sevgili futbolcularımız, ne zaman ve hangi şartlarda oynatırlarsa oynatsınlar “o Kayseri”yi yenmek boynunuzun borcudur artık. Bu bizim için şampiyonluk kadar değerlidir.

_________________________

Sayın yöneticilerimiz, lütfen bu işin peşini bırakmayın. Bu kurnazlığa karşı onlara “haysiyetli” olmanın önemini anlatın, “her şey ille de kazanmak değildir”i öğretin.

Not: Okuyunuz “Akut Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu”. Yahu adamlar “spor yapın” diyor orada: ))

Üstelik; Kendi evimizdeki maçı, öteki Kayseri yüzünden neden biz cumartesi oynamak zorunda kalıyoruz? Birçok insan o gün işinde gücünde, herkes şimdiden “maça nasıl gideriz”in hesabını yapıyor. Ama bu kadar çifte standartçı olduğunuzu böylesine belli etmeyin bari.

Biz üst üste 3 lig düştük. Yetmedi kapandık. Bir yıl uzak kaldık her şeyden. Bu arada hayata bile küstük. Amatörden bile dönmeye razı olduk. Ama böylesi bir cinliğin kırıntısı bile geçmedi hiçbir Adanasporlunun aklından. Peki, bu da bizim farkımız olsun.

"Kayseri Erciyes taraftarlarının kendi yorumunu okumak için burayı tıklayınız."

8 Şubat 2009 Pazar

hatırlarken


Henüz lise öğrencisiyiz. Bir çarşamba günü okuldan kaçıp Adanaspor-Beşiktaş kupa maçına gidiyoruz. Bizde o zaman da inanç ve tutku sonsuz. Fakat takımın hali vahim. Yani takımın kazanma isteği ve gücü bizimkinin çok gerisinde kalıyor: )) Çok kötü oynuyoruz. Yanımızda bir amca bağırıyor, çağırıyor, takıma hiddetleniyor. En son dayanamıyor, “Ulan!” diyor “Allah hepinizin belasını versin!” şeklinde lanetini tamamlıyor.

Müdahale etmiştik. “Baba yapma, Allah belanızı kaldırsın de ki takım biraz düzelsin.” Amca bize şöyle bir bakmıştı. Yaklaşımımızı belli ki takdir etmişti: “Haklısınız yeğenler.” demişti mahcup bir gülümsemeyle.

O noktadan sonra biz maçı 5–0′dan 5–1′e getirmiştik. Ötesine zamanımız yetmemişti: ))

6 Şubat 2009 Cuma

tv


"Futbola giden yolu giden yolu kapatmanın bir başka şekli de onu televizyonlara hapsetmektir. Futbolun hayatına dayanan sayısız küçük hikâyeler ancak ve ancak tribünlerde yazılır. Yoksa televizyonlarda sonu gelmez pazarlıklara, hesaplara, hesaplaşmalara, gevezeliklere, dalaverelere dönüşerek insanından (ki bu insandan kastımız tribüncülerdir) uzaklaşıp bir ‘piyasaya’ nesnesi olmaktadır. Kurtuluş yalnızca tribünlerdedir. Futbol ağaları bunun farkına elbet varacak, ama Kızılderili reisin dediği gibi iş işten geçmiş olacak ve beyaz adamın elinde sibobu içine kaçmış işe yaramaz bir futbol topu hayaleti kalacak."

tribünlerden ritüelller


Maç kötü giderken “yer değiştirmenin” tribüncüler için vazgeçilmez bir ritüel olduğu tartışılmaz bir gerçeğe dönüşmüştür adeta. Hepimizin bu tür anıları vardır. Tribün muhabbetleri serisinde bunlara değinmiştik. Bir tanesini daha paylaşalım bu anların:
Adana’da oynadığımız Şeker maçı… O belalımız Şeker. Neyse bunlardan ilelebet kurtulduk:)) Takım bir türlü gidemiyor rakip kaleye. Çabalar boş. Maratonda bir umutsuzluk. İşimiz işte yine totemlere kaldı, yani taraftarın bireysel uğur girişimlerine:))
Ufak tefek ayak veya yer değiştirmeler, sigara yakmalar da fayda etmiyor. En son maratondan bir amca bu girişimlere son noktayı koydu.
— Ulan, olmazsa maratonla kapalı şöyle bir yer değiştirelim yav!
Tabi biz bunu yapamadık ve o maçı 2–1 kaybettik:((

5 Şubat 2009 Perşembe

saklı hikayeler


Boş tribünler ne ifade eder? Bunu anlamak için tribüne gidip en kimsesiz haliyle ona şöyle bir bakmak lazım, deniyor. Eduardo Galeano’nun da yazdığı gibi boş stattan daha hüzünlü bir yer yoktur. Öğrencisiz okullar, seyircisiz tiyatrolar birbirine benzer hisler uyandırır. Seyircisi gitmiş tiyatrolarda artık replikler uçuşur havalarda, fuayede, kuliste… İnsansız olamayan bu mekânlar sessizlikte bile bir şeyler mırıldanır. Hatta kulak kesilirseniz bağırır:

* İşte Miliç‘in zarif gollerine sevinen çığlıklar hala duyuluyor.
* Güney kale arkasında İnter maçının coşkusu, Özer‘le öne geçmemizin sevinci yankılanıyor.
* Bir ölüm-kalım maçında Boluspor’u 2–1 yendiğimiz günün şarkıları o ruhsuz betonlarda dönüp duruyor.
* Eskişehir, Konya, Denizli maçlarının tezahüratları maratonda dalgalanıyor hala.
* Küme düşerken Zonguldakspor’dan yediğimiz golün hıçkırıkları var o tribünde, dinleyin.
* Hayır, dilsiz değil o boş tribünler.
* Duyabilirseniz orada (kişisel) futbol tarihimizin (de) kaydı tutulmuştur.

_________________________

Not: Bu yazıya (affınıza sığınarak) Eduardo Galeano’nun “Stadyum” adlı denemesi ilham vermiştir.

Adana: 1 Sakarya: 0


Adanaspor yine taraftarını 90 dakika heyecan içinde bırakarak maçı tamamladı. Biz bu tatlı eziyete razıyız. Yeter ki 3 puanlar gelmeye devam etsin. Ama bizim de evimizde rahat bir 90 dakika tamamlama hakkımız var diye düşünüyoruz ve bu hakkı kullanmak istiyoruz: ))

Tribünler yüzde 70 oranında doluydu, buna kapalıyı da katıyorum. Maratondaki yoğunluk da çok iyiydi. Sakaryaspor taraftarı da bin kilometreye yakın bir mesafeden 200 civarında bir grupla takımlarının yanındaydı. Üç puana sevindik kendi adımıza, ama işin doğrusu Sakarya’dan kalkıp gelen onca insanın o kadar yolu üzgün dönmelerine de içimiz burkulmadı değil. Ne yaparsınız ki futbol böyle bir şey, herkesin mutlu olduğu bir ortak nokta pek yok. Sonraki maçlarda toparlamaları dileğiyle…

___________________

* Geçen haftaki Adanaspor’u çok aradık.
* Bugün takım biraz ağırcaydı.
* İleri giderken yeterince seri değildik.
* Orta sahada fazlasıyla ağırkanlı hareket ettik.
* Orta sahanın hücum oyuncularını beslemesi yine beklediğimiz gibi değildi.
* Golü bu kez biz duran toptan bulduk.
* Cemre kuzey kaleye maraton tarafından bir serbest vuruşta arka direğe kemre bir top attı, defansa da çarpan top kaleye girdi ve maçtaki tek golümüz bu oldu.
* Net pozisyonlarımız çok oldu.
* Fakat son andaki hamleler yetersiz olunca ikinci golü göremedik.
* Sakarya da özellikle son dakikalarda net fırsatlar bulduysa da bunlardan yararlanamadı.

_____________________________

Fevzi ve Emre yaptıkları baskıyla rakip savunmadan iki top çaldı, bunlar çok net şanslardı ama dediğimiz gibi son andaki yetersizlikler maçı rahat bitirmemize engel oldu. Sakatlanan Onur’un yerine giren Hakan Robenvari hamlelerle rakip savunmanın arasını sızdı fakat yine son vuruşlar o emeği bir şenliğe dönüştüremedi.

Zor bir maç oldu. Bu olağandı, beklediğimiz bur durumdu aslında; çünkü Sakarya da son bir umut için mücadele edecekti, öyle de oldu.

Neticede kazanan taraf olmak çok güzel.

Tribünden ve sahadan kareler foto-yorumda, tıklayınız.
http://www.kaplanpenche.org/fotogaleri/adana_sakarya

2 Kulüp Arasındaki 7 Benzerlik/Fark


Burada Adanaspor ile Sivasspor’u karşılaştıracağız. Derdimiz bir tarafı övmek, diğerini yermek değil. Bir tahlildir sadece. İçinde elbette bir Adanasporluluk olan tahlildir. Özneldir yani.

1. Sivasspor’un yükselişi, Adanaspor’un inişi siyaseten olmuştur. Bu işin benzer yanı. Fark yükselişte ve düşüşte. Tahterevallinin müdahaleli “dengesinde”. Bunu sahada “kollanma anlamında” söylemiyorum. İşin sahaya kadar gelen maddi boyutundaki kollanmayı kast ediyorum. Bakalım hangisi önce bitecek Akp yükselişi mi, Sivasspor yükselişi mi? İkisi aynı anda mı olur yoksa? Kim bilir!
2. Adanaspor yükselişi sivil inisiyatife, Adana’nın o zamanki dinamiklerine (70lerin sonu, 80lerin başı), çiftçi, esnaf “müdahalesine” bağlıdır ve aynı zamanda Adana’nın yükselişine bağlıdır. Sivas’ın yükselişi bildiğiniz koşullar bağlıdır.
3. Adanaspor’un Miliçli, Gündüz Hocalı, Tamer Güneyli dönemlerin uzun vadede, alt yapıya bağlı bir Anadolu direnişiydi. Sivasspor’unki Bülent Uygun’a ve onun elindeki imkânlara bağlı bir başka Anadolu hareketidir.
4. Kurumsallaşmayı, takım değil kulüp olmayı Adanaspor yükselişinin temelleri olarak almıştır; Sivasspor hâlihazırda iyi bir takımdır, şampiyonluk iddiası ve kalıcılığı daha fazlasına bağlıdır.
5. Bizim süper ligdeki güzel günlerimiz çoktan mazi olmuş zamanın bir tesellisidir. “Genç Adanasporlulara anlatacağımız hatıralarımız var”ın bir malzemesidir; Sivasspor’unki şimdiki zaman kipine dairdir, keyfi doyasıya çıkarılmalıdır.
6. Her ikisinin de iddialı, genç başkanı vardır. Ancak, biri en iyi futbolcusunu şampiyonluk kovalamacasındaki en güçlü kozunu satmak için gönüllüyken diğeri en önemli gol silahını satmamak için direnmiştir.
7. Adanaspor hala “bir yalnızlık şarkısını” söylerken Sivasspor “beraber yürüdük biz bu yollarda”yı terennüm ederek ilerlemektedir.