5 Şubat 2009 Perşembe

saklı hikayeler


Boş tribünler ne ifade eder? Bunu anlamak için tribüne gidip en kimsesiz haliyle ona şöyle bir bakmak lazım, deniyor. Eduardo Galeano’nun da yazdığı gibi boş stattan daha hüzünlü bir yer yoktur. Öğrencisiz okullar, seyircisiz tiyatrolar birbirine benzer hisler uyandırır. Seyircisi gitmiş tiyatrolarda artık replikler uçuşur havalarda, fuayede, kuliste… İnsansız olamayan bu mekânlar sessizlikte bile bir şeyler mırıldanır. Hatta kulak kesilirseniz bağırır:

* İşte Miliç‘in zarif gollerine sevinen çığlıklar hala duyuluyor.
* Güney kale arkasında İnter maçının coşkusu, Özer‘le öne geçmemizin sevinci yankılanıyor.
* Bir ölüm-kalım maçında Boluspor’u 2–1 yendiğimiz günün şarkıları o ruhsuz betonlarda dönüp duruyor.
* Eskişehir, Konya, Denizli maçlarının tezahüratları maratonda dalgalanıyor hala.
* Küme düşerken Zonguldakspor’dan yediğimiz golün hıçkırıkları var o tribünde, dinleyin.
* Hayır, dilsiz değil o boş tribünler.
* Duyabilirseniz orada (kişisel) futbol tarihimizin (de) kaydı tutulmuştur.

_________________________

Not: Bu yazıya (affınıza sığınarak) Eduardo Galeano’nun “Stadyum” adlı denemesi ilham vermiştir.

Hiç yorum yok: