1 Aralık 2008 Pazartesi

yenilip kaybetmemek

Kaybetmeye Övgü

İşin doğrusu iki sene üst üste şampiyon olunca kendi kendime “ne oluyoruz yahu” diye sorduydum. Tamam, güzeldir şampiyonluk, hoştur. Zafer sarhoşluğu ayrı bir lezzettedir. Adamın yolda yürüyüşü bile değişir. Bindiğin külüstür Ferrari olmuştur, boş cüzdan doluvermiştir. Kredi kartları mı patladı; vur patlasın, çal oynasın o zaman: Şampiyonuz anasını satayım!

* Lakin tüm bunlar bizim tabiatımıza aykırı şeyler.
* Bizim futbol maceramız acısız olmuyor, kebabımız gibi.
* İnanın iki senedir içtiğim rakının zerre tadı yok.
* Zaten oldum olası rakıyı keyiften içenleri, neşeyle içenleri anlamamışımdır. Onun mezesi biraz süzme, kavun, peynir vs. ise asıl yoldaşı kederdir bre.


Şimdi şimdi lezzetlendi rakı. Daha ilk kadehte kuruluyor masaya hüzün. Muhabbete ilham oluyor.

* Kadroyu yeniden kuruyoruz.
* Şu olmaz bu olur diyoruz.
* Bak bu maçı alacağız diyoruz, sonra ikinci kadehte hiçbir maçı alamayacağımız hissine kapılıyoruz.
* Bir de bakıyoruz ki üçüncü kadeh dolmuş bile.
* Bu arada hakemlere veryansın ediyoruz, işin en güzel yanı da burası. Onların hatası olmasaydı diyoruz şu kadar puan vardı.
* Veya şu da olsaydı takımda, bu da oynasaydı ulan namaglûptuk bile, diyerek coşuyoruz dördüncü kadehte.
* Derken bir mahzunluk teslim alıyor masayı hepten.

Susuyoruz. Memleket nasıl olsa kurtulur, ama ne olacak Adanaspor’un hali diyerek rakıya hakkını veriyoruz.

Evet, hüzün lazım!

Hüzün ki bize en çok yakışandır o!

Hiç yorum yok: